♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Shinjuku Incident / San Suk Si Gin / Kanlı Hesaplaşma



Uzakdoğu’dan Arabesk


Yüz filmi aşan kariyeri boyunca kendine has stili ile hem dövüşen hem de eğlendiren Jackie Chan, bu kez ülkesinde sosyal sorunlar içinde… Üstelik yanında da o toprakların usta yönetmenlerinden biriyle… Kariyeri boyunca sayısız ödül alan Tung-Shing Yee, özellikle 90’lı yılların ortalarında yükselen kariyerini “Endless Love” ile doruğa çıkarmış ve devamını getirmişti. Hong Kong sinemasının en fazla gişe geliri elde eden filmlerinin yönetmeni olarak uluslar arası alanda Derek Yee adıyla tanınan yönetmenle Chan’in işbirliği bu kez hayırlı bir iş, sorunlara parmak basma filmi…

Yönetmenin filmle ilgili görüşlerinin takip edince ortaya çıkan sonuç da kendi ifadesiyle “bir fikrin filizlenmesinden filmin tamamlanmasına kadar muhtemelen en çok zamanımı alan film” şeklinde… Ama bu araştırma sürecinden çok etkilendiğini ve hikayeyi sürekli geliştirdiğini belirtiyor Yee ve hikayesinin ortaya çıkışını heyecanla şöyle anlatıyor;

“Japonya’daki Çinli göçmenlerin hikayesine ilk defa 1997 ya da 1998 yılında bölgesel bir haber dergisini okuduğumda rastladım. Çin diasporasının göç ettikleri yerde kendi küçük topluluklarını oluşturmaları fikri yeni bir şey değildi ama diğer topluluklardan daha farklıydı. Japonya kökleri bir araya getirmek için her zaman zorlu bir yerdi. Çünkü göçmenleri kesinlikle kabul etmiyorlardı. Japonya’da türeyen bu topluluklar çok az biliniyorlardı çünkü kaçaktılar ve çoğunlukla yer altında kalıyorlardı ve ben de bu topluluklar içerisindeki Çinli yaşam bakış açısını göstermek istedim. Elbette ki bu gerçek bir öykü değil, araştırmalarım sonucunda ortaya çıkan bir uyarlama.”

Meşhur kalabalık nüfusuyla bildiğimiz Çin’lilerin ekmek parası ve geçim sağlama derdiyle kaçak yollardan Japonya’ya göç etmesiyle başlayan olayları konu alan “Kanlı Hesaplaşma” hem bir yaraya parmak basıyor, hem de insan doğasının ne olursa olsun değişmediğini işlemeye çalışıyor alt metinde. Bildiğimiz özelliklerinden arınmış bir Jackie Chan portresiyle de kahramanını da yaratmış oluyor.

Sevgilisini aramak üzere Japonya’ya giden sıradan bir adamın, kendini bulduğu dünyada her şeye sahip çıkmasını anlatan “Kanlı Hesaplaşma”, tüm sokakların gruplarca paylaşıldığı mafyanın soluğunu her bölgede hissettirdiği bir finalle kapatıyor gözlerini. Tabii baş kahramanını da unutmayarak. Bir parça klasik olarak, sevdiği kadının bir yakuzanın eşi olduğunu görmesi, o eşin hayatını kurtarıp birlikte iş yapmasıyla olaylar sonuna Çinli göçmen grubun bir bölgenin kontrolünü eline almasına kadar gidiyor. Önce yükseliş gerçekleşmeli elbette. Sıradan soygunlar, küçük işler derken grupça planlı programlı para kazanmaya dönüşen işler artık ezilen olmaktan çıkarıyor bir odaya zor sığan göçmenleri… Dürüst bir traktör tamircisi olan Steelhead’in öyküsü önce liderlik, bir yandan da ölümden kurtardığı dedektifle şekilleniyor…

Parayı ve gücü bulduğu anda Çinli göçmenlerin yaşadıkları değişimlerse filmin her şeyin ötesindeki mesajı… Dile kolay insan her istediğine ulaştığında dönüşmeye başlıyor. İlk ataları gibi birleşerek ayakta kalan, örgütleşen insanlar zamanla doğaları gereği bozuluyor…

Her şey iyi güzelde, o topraklarda büyük beğeni toplayan iyi gişe yaparak yılın en iyileri listesinin gediklisi olan “Kanlı Hesaplaşma” bizim topraklarda biraz farklı tınlıyor. Arabesk filmleri furyasına tam zamanında şahit olmuş izleyici için çok klişe duruyor. Ne de olsa Arabeskçilerin filmlerinde sürekli bir gurbet ve gurbette ezilme söz konusu olur. O ezilme de eninde sonunda otoriteye karşı zaferle sonuçlanır. O olmazsa, sevdiklerini emanet eden kahramanımız gurbete gider, dönüşünde bir bakar her şey ve herkes bozulmuş. Değer yargılarından kopmuş. Size bıraktığım her şeyi yozlaştırmışsınız naraları altına, yetti artık deyip masaya yumruğunu vurur ve çözümü üretir. Seteelhead’in Japonya’da Çin göçmenleriyle yaşadıkları da aynen böyle… Sonunda bölgeyi ele geçirdiklerinde her şeyin kontrolünü dağıtıp, traktör satmaya başlıyor kendince. Ama başıboş bıraktığı grubun yozlaştığını, kardeşim dediği adamın uyuşturucu satıcı olmakla kalmayıp vampire benzediğini gördüğünde de kan beynine sıçrıyor tıpkı arabesk filmlerinde olduğu gibi. Jackie Chan’i çıkarıp yerinde Emrah’ı, Orhan Gencebay’ı ya da Ferdi Tayfur’u koysanız sırıtmayacak derecede benzeş durumlar söz konusu. Zaten o furya devam etseydi hemen uyarlamasının çekileceği konusunda da pek şüphe yok. Özellikle küçük Emrah’ın erginlik adımlarında büyükşehirde özünü kaybetme mücadelelerine çok benzeyen film yönetmeninden dinlediğinizde ustalık kokarken, filme dair yargınızda bu dönemi bilip bilmediğinizle şekillenecek. Jackie Chan hayranlarının klasik portresini göremeyeceği film, her şeye rağmen fazla da aksiyona başvurmuyor sadece finalinde ortalığı kızıştırıyor… Filmin öz cümlesi ise yönetmenin alıntısından ve bu alıntıya yaptığı eklemeden geçiyor…

Yönetmen Yee, önce sözü Faulkner’e veriyor… “İnsanın sadece var olacağına inanmıyorum. Üstün de gelecektir.” Sonra kendisi alıp filmin ana mesajını veriyor teknolojinin en çok geliştiği yerden; “Filmden kazandığım en kuvvetli gerçeklik 3 bin yıl içinde ne kadar teknolojik ilerleme kaydedersek kaydedelim davranışlarımız doğal olarak aynı kalmış.”


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template