♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Chiko


Yıldırım’ın Scarface’i
Kısa filmleriyle ilgi toplayan, Almanya’da yaşayan Türk yönetmen Özgür Yıldırım’da ilk uzun metrajında, Fatih Akın’ın ilk filmi Kısa ve Acısız benzeri bir filmle atıyor adımını… Filmin prodüktörlerinden birinin de Fatih Akın olduğunu belirtmekte fayda var.
Biraz Goodfellas, birazda hem de bolca Scarface’den beslenerek bir uyuşturucu satıcısının öyküsünü anlatmaya soyunuyor Yıldırım. Öyküsünü de Almanya’da yaşayan bir gurbetçi Türk’ün dönüşümüne yaslıyor.
Daha filmin açılışında kolundaki dövmeyle birini ve izleyiciyi tanıştıran Chiko’nun İsa’ya dönüşümünü anlatıyor film. Aslında Chiko ile İsa arasında yaşadığı git gellerle hiçbirşey olmasının, kimsliksizliğinin, arada kalmışlığının öyküsü biraz da…
Her karakterini çok iyi kullanan, bu karakterlerin oyuncularını da çok iyi kullanan, yöneten Yıldırım’ın tüm oyuncularından yüksek performans almasını büyük harflerle not etmeli.
Chiko ve kardeşim dediği Tibet’in ot satarak ufaktan sürdürdüğü uyuşturucu satıcılığının büyüdükçe yarattığı sorunlarla dolu filmin, diğer yan karakterleri de çok iyi değerlendirdiğini, yan öyküleri de iyi açıp, sonlandırması da ayrıca başarılı. Türk fahişe Meryem, Tibet’in böbrek hastası annesi, sürekli ikna etmeye çalıştıkları ve her seferinde başarılı oldukları, babasından korkan Türk genci kankaları Curly ve büyük işe geçmelerini sağlayan Brownie’de filmin diğer kozları.
Meryem’le tanışma faslı söz konusu olduğunda, Chiko’nun “saçmalama, Türkler yattığı fahişeyle evlenir boşver” dedikten sonra çizdiği yolda senaryonun iyi noktalarından. Hikayesinin altını her geçen dakika doldurmayı başarıyor Yıldırım. Boş sahneye yer vermeden ustalıkla örüyor. Elbette konunun başyapıtları mevcut sinema tarihinde ama yine de kendi öyküsü, kendi scarface’ini yaratıyor Özgür Yıldırım.
Yavaş yavaş büyüyen, özellikle Brownie ile kokain işine girince yükselişini dosta düşmana duyuran Chicko; hiçbir değerini yitirmeden Türklüğünü koruyarak, gözüpek delikanlılığından ödün vermiyor. Geçmişinde kalan, hiç sarılmadığı, yüzüne bakamadığı kızına ise ancak İsa’ya dönüştüğünde sarılabiliyor.
Chiko, Tibet ve Curly’nin normal giden yaşamları, Brownie’nin adamının evini basmaları sonrası değişiyor. Bu sayede filmde tempo kazanıyor. Gerilim anları filme ekleniyor. Tüm gerilimi de Chiko’nun yüzünden alıyor film. Özellikle Brownie’nin işini bitirmek üzere restoranda geçen sahnenin gerilimi tam tadında. Tibet’in başına gelenlerde filmin zirve noktası zaten…
Malını çaldığını öğrenen Brownie’nin Tibet’i cezalandırması sonrası Chiko ve Tibet’in yollarının ayrılması, iyice yalnızlaşan Chiko’nun Meryem dışında yalnız kalması ve arada kalmışlığını arttıtıyor. Sürekli gidilen hastane sahneleri de başarılı bu arada… Meryem’le ilk konuşmasına ben İsa değilim diyen Chiko’nun, sonlara doğru İsa olduğunu kabul etmesi de filmin zirve anlarından.
“CHIKO, benim için Hamburg’un kenar mahallelerinde geçen bir Scarface. Bu benzetmeyi yaptığımda, kimi zaman tereddütle kaşlarını çatanlara rastlıyorum. Sanki biri çıkıp, “iyi de, bunun nesi yeni?” diyecekmiş gibi geliyor. Ama kimseye kadar hiç böyle bir şey dutmadım. Sebebi de, Scarface’in gerçekçi olduğunu, sert olduğunu, dürüst ve doğrudan olduğunu herkesin biliyor olması. Ve Almanaya’da böyle bir şeye tanık olan henüz yok. Bu gibi filmler için insanın ihityacı olan bir tel şey var: Gerçekçilik. Sadece şiddeti, seksi ve çatışmaları Hamburg’a taşıyacak bir Amerikan sistemine oturmak istemiyorum. Chiko’nun elinde bir makineli tüfekle villasında oturup 20 kişiyi birden havaya uçurmasını istemiyorum. O dediğin, Amerika’dır. Belki orada öyle oluyordur, ve onların gerçkliği odur. Ama bizimki farklı. Biz burada Türk, Alman, Arnavut gerçekliğini konuşuyoruz. Ve bu sert bir gerçeklik… Filmimi izlediklerinde, izleyicilerin hem büyülenmelerini, hem de rahatsız olmalarını istiyorum. Gördükleri, hem inanılır hem de şoke edici olmalı. O bıçkın varoş delikanlılarının “Evet, aynen böyle işte” demelerini istiyorum. Neticesinde, ılık saçmalıkları olmayan bir film bu.” sözleriyle anlatıyor filmini Özgür Yıldırım.Sözlerinden kafasındaki filmi yarattığı gayet net anlaşılıyor..İlk filminde kendi scarface’ini tam da kafasındaki gibi salt gerçeklikle kuruyor, ılık saçmalıklara yer vermeden ve özellikle oyuncularından maximum performans alarak her anını iyi değerlendiren bir film yaratıyor. Denis Moschitto’nun can verdiği Chiko ve Volkan Özcan’ın başarılı performansı ile Tibet, özellikle finalde filmi zirveye çıkarıyor… Böylece Özgür Yıldırım, adını takip edilecek yönetmenler listesine kazıyor…

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template