Özgün bir açılış ve sağlam sahne geçişleriyle başlıyor film. Kaybolan başkarakterle birlikte kaybolmasına ramak kalıyor. Ama durumu toparlamak için kendisinin bile inanmadığı şeylere, inanmamızı istiyor. Bunda kuşkusuz ilk bölümde anlattığı öyküye inandıramamasının büyük etkisi var. Başlangıçta anlatılan öykü bir türlü sağlamlaştırılamayınca, anlatılan ikinci öyküde dizginler kopuyor.
Artık ne olsa şaşırtmıyor film. Neredeyse hiçbir işlevi olmayan anne karakteri başta olmak üzere, öyküye dahil olan ama etki yapmayan sahneleriyle de başarısız anlatımını sağlamlaştırıyor.
Lindsay Lohan başrolde başarısız olunca kendisine inanmak zorlaşıyor. İki ayrı kişilik anlatmak istiyorsanız, her an şaşırtabilirim mesajı vermek istiyorsanız vasatın üzerinde bir oyuncuya ihtiyacınız var elbet. Aradaki küçük nüansların verilmesi için sözcüklerden çok fazlasına ihtiyaç var. Elbette senaryo kötü ama var olmayan oyunculukla büsbütün dağılıyor, elde değil.
İki ayrı öykünün birbirine bağlanması da bolca mantık hatası içeriyor. Neresinden tutsanız elde kalan öykü ile ne bir gerilim yaratılabiliyor, ne işleniyor. Senaryonun boşlukları saymakla bitmeyeceği için tek tek belirtmeye gerek yok ama en önemlisi iki öyküye de dahil olan oyuncuların bile inanmamış olması ve her şeyin tepkisiz ve acele ortaya çıkması.
Genç oyuncu Lindsay Lohan yıldız kontenjanından dahil olmuş ama sinemanın Smilla’sı Julia Ormond’u böyle bir rolde görmek şaşırtıcı.
Yönetmen Christon Stevenson ise, sinemanın her alanında emek vermiş bir isim. 2005’te çıplaklık öğesini bolca kullandığı ve orta düzeyde ilgi gören korku drama “The Lost” ile çıkış yapabilmişti. Geride kalan 5 filme bakıldığında da pek ilgi çekici şeyler yok.
Tüm filmi boşa çeviren senaryonun altında ise Jeff Hammond’un imzası var. İlk senaryosu olması ise sürpriz değil.
Bir türlü kurulamayan işlenemeyen öyküsüyle, gerilimden uzak ve merak uyandırmayan basit bir film.
Artık ne olsa şaşırtmıyor film. Neredeyse hiçbir işlevi olmayan anne karakteri başta olmak üzere, öyküye dahil olan ama etki yapmayan sahneleriyle de başarısız anlatımını sağlamlaştırıyor.
Lindsay Lohan başrolde başarısız olunca kendisine inanmak zorlaşıyor. İki ayrı kişilik anlatmak istiyorsanız, her an şaşırtabilirim mesajı vermek istiyorsanız vasatın üzerinde bir oyuncuya ihtiyacınız var elbet. Aradaki küçük nüansların verilmesi için sözcüklerden çok fazlasına ihtiyaç var. Elbette senaryo kötü ama var olmayan oyunculukla büsbütün dağılıyor, elde değil.
İki ayrı öykünün birbirine bağlanması da bolca mantık hatası içeriyor. Neresinden tutsanız elde kalan öykü ile ne bir gerilim yaratılabiliyor, ne işleniyor. Senaryonun boşlukları saymakla bitmeyeceği için tek tek belirtmeye gerek yok ama en önemlisi iki öyküye de dahil olan oyuncuların bile inanmamış olması ve her şeyin tepkisiz ve acele ortaya çıkması.
Genç oyuncu Lindsay Lohan yıldız kontenjanından dahil olmuş ama sinemanın Smilla’sı Julia Ormond’u böyle bir rolde görmek şaşırtıcı.
Yönetmen Christon Stevenson ise, sinemanın her alanında emek vermiş bir isim. 2005’te çıplaklık öğesini bolca kullandığı ve orta düzeyde ilgi gören korku drama “The Lost” ile çıkış yapabilmişti. Geride kalan 5 filme bakıldığında da pek ilgi çekici şeyler yok.
Tüm filmi boşa çeviren senaryonun altında ise Jeff Hammond’un imzası var. İlk senaryosu olması ise sürpriz değil.
Bir türlü kurulamayan işlenemeyen öyküsüyle, gerilimden uzak ve merak uyandırmayan basit bir film.
al benden de o kadar.
YanıtlaSil