♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

A Thousand Words : Kelimeler Yetse

Komedi filmleri evrilip, değişirken bu yenilemeye ayak uyduramayan Eddie Murphy çabalamaya devam ediyor. Son çabasının ürünü “A Thousand Words” 9 Mart’ta çıktığı vizyon yolculuğunda Avrupa ülkelerinde kendine yer bulamayınca karşımıza ev sinemasında çıkanlardan… Aslında filmi izlediğinizde bu durumun sürpriz olmadığını görüyorsunuz ama, değerlendirmeden önce künyeye bakalım biz…

Senaryo “Seinfield” ekibinde de yer alan “Saturday Night Live” ekolünden gelen Steve Koren'e aitken, yönetmen koltuğunda Murphy ile daha önce “Norbit” ve “Meet Dave”de çalışmış Brian Robbins oturuyor. Koren’in “Bruce Almighty” ile sinemada yaptığı çıkışı peşpeşe yazdığı senaryolarla çarçur etmesi hayli ilginç aslında… “Jack and Jill” ile geçtiğimiz senenin en kötü senaryosuna imza atmak az buz iş değil… Robins’in de benzer bir durumu var, “Varsity Blues” ve “The Perfect Score” gibi iki vasat gençlik filmine imza atan yönetmen sonraki filmlerinde bu vasatı bile yakalayamıyor… Bu ikilinin yanına aynı düşüşü gösteren Murphy’i de ekleyince filmden --en azından künyeye bakınca—bir şey beklemek için herhangi bir sebebimiz yok… Tek kişinin sırtında yükselen filmleri kovalayan, yanına kendi karakteri ağırlığında rolü olan oyuncu istemeyen Murphy, yine aynı tercihte bulunmuş…

Gelelim filmin konusuna… Jack McCall’ın öyküsünü izliyoruz. Bencil, kendini beğenmiş, kendine gereğinden fazla güvenen ve hayatını pratikleştirdiğini sandığı kuralları olan bir adam Jack… Bir yayınevinde önemli görevde ama, hiç kitap okumuyor… İlk ve son sayfalara bakmak dışında bir ilgisi yok işiyle… Tipik Amerikan işi olarak amaç satış ve pazarlama olunca tamamen içi boş bir iş dünyasının orta yerinde kendi saygınlığında… Ağzı çok iyi laf yapan kurt temsilci olsa da, aslında boş konuştuğunu ve karşısındakini dinlemediğini, umursamadığını görmemiz uzun sürmüyor. Jack, çok konuşuyor ama aslında hep boş konuşuyor… İnsanlarla iletişim kurmuyor… Filmin öyküsü de tam burada devreye giriyor…

Kendine ait yaşam felsefesini insanlarla paylaşan Dr. Sinja’nın yazdıklarını yayınlarsa piyasayı alt üst edeceğine inanan Jack, soluğu onun yanında alıyor ve bu sırada dokunduğu Bodhi ağacını evine döndüğünde bahçesinde görüyor… Hollywood devreye giriyor ve Jack’i adam etmek üzere o ağaçtan her kelimeye bir yaprak döktürüyor…

Her kelimede bir yaprak düştükçe son yaprakta ne olacağı sorusu arasında panikleyen Jack’in konuşmadan iletişim kurma çabalarına gülmemizi bekleyen bir film “A Thousand Words”… Ama bunun için o kadar sığ ve klişe tercihlerde bulunuyor ki, ancak izleyici olabiliyorsunuz… Komediye gaz vermek kurduğu herşeyi tersyüz etmesini bekliyorsunuz ama değişen herhangi bir şey yok. Bunun sebebi de filmin tamamen Eddie Murphy üzerine kurulmuş olması… Parlak bir yan karakter yada özel hayatına dair yan öykü falan olsa gelişebilecek öykü, “one man show” sevdasıyla aynı kısır döngüde dakikalarını harcıyor. Hemde fütursuzca… Dedik ya devreye giriyor Hollywood diye… Eninde sonunda işi ailenin kutsallığına getiriyor ve tüm sorunların çözümünü bu histeriyle hayli basit bir yere bağlıyor.

Aslında bu tür öyküler için en önemli formül, karakterin kendine gelmesini sağlayan faktörün genelde çocuk olması… Babasının değişmesini isteyen bir çocuk tüm bu öyküyü tetiklese, en azından sevimli ve inandırıcı bir hikaye olurdu elde. Kullanılmayan bu tercih, neredeyse kartondan karakterlerin etrafındaki Jack için boşlukta çırpınmaktan fazlası olamıyor…

91 dakikalık kelime oyunu, sadece bir oyuncunun üzerine kurulmak istenen ama bunun karşılığını veremeyen beyhude bir çaba… 

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template