Çocukluğumuzun süper kahramanlarından Transformers’ ların beyazperdeye yaptığı 143 dakikalık davete icabet etmemek bir sinemaseverin yapacağı en son işti. Öyle ki onlar çok özletmişti kendini, üstelik artık gerçek mekânlarda görme şansımız vardı onları ve televizyonun sesini kısarmısın uyarısı da olmayacaktı.
Koltuğa oturulup ışıklar sönünce büyük bir soru işareti açığa çıktı, biz onlardan çok önce beyazperdeyle tanışmıştık ama onların ilk buluşması idi, acaba küçüklüğümüzde bize duydurdukları hazzı burada da yaşatabilecekler miydi?
Sorumuzun cevabı 143 dakika uzunluğundaydı ve bir babanın duyduğu özlemin duygu sömürüsü ile film start aldı, salondaki herkes dikkati özleme değil beyazperdeye yansıyan ulaşım araçlarına kilitlenmişti, bir an önce “dönüşüm” görmek gerekiyordu artık, senaristler bunun böyle olacağını anlamış olmaydı ki fazla bekletmedi ve “kimliği belirlenemeyen bir cisim” klişesi radara takıldı. Yer her ne kadar Katar olsa bile bir ABD hava sahası bulunmuş ve ihlal edilmişti ve gereken yapılarak üsse getirildi. Artık her şey hazırdı salondaki herkes tüm dikkatini gözlerine verip perdeye bakış açısını iki kata çıkarmıştı.
Ve dönüşüm başladı, inanılmaz sesler eşliğinde fakat bir o kadar hızlı ve inanılmaz şekilde de bitti. Ne olduğu anlamaya çalışıldı ama henüz filmin başıydı, daha çok dünüşüm olacaktı, sonuçta bu bir Detepticon du, fakat helikopterden dönüşmesine rağmen pervaneden başka bir yeri helikoptere benzetilemiyordu.Umutlar kara ulaşımı araçlarına aktarıldı.
Fakat bu sırada ikinci bir soru işareti oluşmuştu izleyicide, tüm dönüşümler bu kadar hızlı ve kameranın dibine girmesiyle mi olacaktı?
İlk aksiyon sahnesinden sonra başrol oyuncumuz ve hayatı tanıtıldı ve o anda filmin bir sponsoru sahne aldı. Bu internette 2. el alışveriş imkânı sağlayan “e-bay” firmasıydı ve senaryo firma üzerine geliştirilmişti, fakat bu izleyiciyi doyuracak şekilde yapılmamıştı ve gözlük olayı tamamen bir fiyaskoydu. İşte bu sırada bir soru işareti daha kafalarda yer etti, sırada filmin önüne geçen gereksiz sponsor sahnesi varmıydı?
Sorunun cevabı Panasonic tarafından geciktirilmeden verildi, sonucunda da tabuları yıkan bir hacker tiplemesi ile karşılaşıldı ve filmin espritüel yanı bu dakikalarda ağır basmaya başladı. Fakat örnekler bununla bitmedi, kahramanlarımız araçlarının iki ayrı kişilik olduğunu anlayınca aracın tipini beğenmemeye başladılar ve yardımlarına Amerikan filmlerine ambargo koyan Chevrolet yetişti, ancak bu senaryoya gayet mantıklı yerleştirilmişti, işleyişi bozmadı ve sırıtmadı. Beklenilenin aksine kamyonlarımızın markası MACK yerine GMC idi, kamera önünde kamyonlarımızın her sert freninde logosu bize el salladı perdeden. Sırıtmayan ve estetik bir tanıtımdı buda. Savunma bakanımız Apple marka dizüstünden bilgi ediniyordu fakat bu reklam Türkiye’de ki beyazperdelerde alt yazı kurbanı oluyordu bir süre ve gereksiz sahneler trenine bir vagon daha eklenmiş oluyordu böylece. Amacı film sonunda anlaşılamayan bir sahnede Nokia imzalıydı ve terene son vagonu ekleyerek yolcu etmiş oldu.
Filmin sonlarına doğru senaristler Michael Bay’ ın şehrin göbeğini yerle bir etme egosunu hatırlıyordu, (Decepticon ların peşinde olduğu kütleyi) “şehir içine götürelim” gibi absürt bir fikre destek geliyordu savunma bakanından ve final mekanına resmi açıklama geliyordu kendisinden. Otobotların ve Deception ların dönüşüm sahnelerinde robot haline gelişine film boyunca hiçbir anlam verilememesine, final sahnesinde yandaki izleyiciye yönelttiğim; iyi ve kötü karakterleri ayırt edebiliyormusunuz? Sorusuna, başın iki yana çevrilmesi cevabı ile karşılık alıyordum. Ve bu cevap yukarıdaki ikinci sorununda cevabı oluyordu.İlk soru işareti filmin bitmesi ile birlikte açılan ışıklarla artık kaybolmuyordu, bunda sponsorlar listesinin senaryoya uyarlanmasının payı çok büyüktü, “hiç alakasız parçalardan bir bütün oluşturulmaya çalışılmıştı” ama bunun Otobotlar üzerinde olması gerekirken sponsorlara yapılması çok şaşırtıcıydı, Transformers larla 143 dakikalık randevumuz buruk geçmişti ve küçüklüğümüzün Tranformers’ ı bizi çekiştirerek sinema solundan çıkartıyordu.
Murat SÜNTER
Yorum Gönder