♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Film Kritikleri

Kitap Kritikleri

Dizi Kritikleri

Son Yazılar

Richard Powers'tan dokunaklı bir baba oğul ilişkisi: Hayranlık

Perşembe, Eylül 18, 2025

İthaki Modern’in yüzüncü kitabı olarak yayımlanan “Her Şeyin Hikâyesi” ile hepimizi mest ederek hayranlığımızı kazanan Richard Powers’ın bir romanı daha raflara düşüyor. 28 Eylül’ü ajandalarımıza not etmemizi sağlayan “Bewilderment”, “Hayranlık” adıyla dilimizde. Powers’ın Pulitzer ödülünden sonraki adımı olarak 2021’de yayımlanan roman büyük ilgi uyandırmıştı. Övgülere boğulmuş ve pek çok ödül listesinde kendisine yer bulmuştu. Biz de okumak ve övmek için merakla bekliyor, gün sayıyor ve pası bültene atıyoruz.

Her Şeyin Hikâyesi ile Pulitzer Ödülü’nü kazanan, ekolojik bilinci her yapıtına özel biçimlerde nakşeden Richard Powers’ın bir sonraki büyük adımı: Hayranlık. 2021 Booker kısa listesinde, Ulusal Kitap uzun listesinde boy gösteren roman, küresel ve bireysel felaketlerle başa çıkmanın zor olduğu dünyada, dokunaklı bir baba oğul ilişkisini anlatıyor.

Robin, özel yetenekleri tıpkı yabani bir hayvan gibi, ehlileştirilmesi çok güç, an geliyor saatlerce doğanın en ufak detayını inceleyebiliyor, an geliyor sınıf arkadaşının yüzüne yumruğunu geçirebiliyor. Astrobiyolog babası Theo, çevre aktivisti eşi Alyssa’yı, Robin’in özel annesini kaybettikten sonra, oğlunu tek başına yetiştirirken karşılaştığı sayısız ikilemi, eşinin hayalinden aldığı güçle aşmaya çalışıyor. Ama kritik bir dönüm noktasında, oğlunun okula devam edebilmesi için ilaç tedavisi mi alacağı yoksa bir yolunu bulup aklını temiz mi tutacağı ikileminde gerçekten annenin aklına başvuruyor: Nörolojik yöntemlerle kayda geçen Alyssa’nın beyin sinyalleriyle kendi beyin sinyalleri eşleşen Robin, dünyamızın hayranlık uyandıran akıllarından biri olsa da, bu hayranlık uyandıran dünyayı nasıl yok etme eğiliminde olduğumuzu gördüğünde yetenekleri mucizevi boyutlarına ulaşıyor.

Paul Auster’ın anlatı yeteneklerini ve Carl Sagan’ın bilimsel merakını birleştiren bir ustadan, özel bir hassasiyet romanı: Çocuklara nasıl bir dünya, dünyaya nasıl bir çocuk bırakacağımıza dair.

“Kitabı ‘İçimizin Hikâyesi’ diye düşünebilirsiniz: İçinde yaşadığımız dünyayı nasıl gördüğümüz, görüp görmediğimiz hakkında... Büyüleyici ve tahrip edici.” - EZRA KLEIN

“Hayranlık neyin en önemli olduğuna dair büyük bir kitap... harikulade, zihni kurcalayan ve nihayetinde sarsıcı bir kitap.” - SEATTLE TIMES

“Richard Powers ülkemizin yaşayan en iyi yazarlarından biri. Okuduğum en güzel cümlelerden bazılarını yazdı. Yeteneğine hayranım.” - OPRAH WINFREY

Hayranlık / Richard Powers
Orijinal Adı: Bewilderment
Çeviren: Kıvanç Güney
Sayfa Sayısı: 344
330 TL

Fikret Topallı’dan Tarihin En Korkunç Suçluları: Seri Katiller

Perşembe, Eylül 18, 2025

Netflix başta olmak üzere platformların belgeselleri ve dizileriyle popüler kültürün önemli figürlerine dönüşen Seri Katillere dair önemli kaynaklardan biri İthaki Yayınları’nca 28 Eylül’de raflarda yerini alıyor. Nicedir baskısı olmayan üç kitaplık serinin ilk kitabı yeniden mi yayınlanıyor yoksa yeni kitap mı olduğunu bilemiyoruz ama konuyla ilgili tatmin edici kaynaklardan biri olduğunun altını çizerek pası bültene atıyorum.

Ed Gein’in insan derisinden yaptığı korkunç nesnelerden Ted Bundy’nin sahte gülüşüne, Jeffrey Dahmer’ın dehşet verici takıntılarından Richard Ramirez’in şeytani karanlığına kadar, tarihin en ürkütücü seri katilleri bu sayfalarda bir araya geliyor.

Anlatılan cinayetler, yalnızca vahşetin sınırlarını değil, aynı zamanda düzenin içinde sessizce büyüyen karanlığı da açığa çıkarıyor.

Güvenli sandığımız hayatların kıyısında sinsice bekleyen kâbus, en sıradan anların içinden ansızın beliriyor.

Her bölüm, insan doğasının sınır tanımaz gaddarlığını gözler önüne seriyor. Katillerin işledikleri suçlar, onlara duyulan akıl almaz hayranlıklar ve toplumun sessiz kabullenişi karşısında hem dehşete kapılacak hem de insanın en karanlık yönüyle yüzleşeceksiniz.

Seri Katiller: Tarihin En Korkunç Suçluları / Fikret Topallı
İthaki Yayınları
Araştırma-İnceleme-Referans
352 Sayfa
280 TL

Karanlığın kapısı aralandı: “Dehşet Apartmanı” Türkçe’de!

Perşembe, Eylül 18, 2025

Uluslararası alanda ses getiren, okurları ilk sayfadan itibaren nefes nefese bırakan “Dehşet Apartmanı”, Nox Yayınları etiketiyle Türkçe’de!

Klasik korku öğelerini modern anlatı teknikleriyle harmanlayan roman, sıradan bir apartmanın karanlık geçmişini ve içinde yaşayanların dehşet verici sırlarını gözler önüne seriyor. Katmanlı kurgusu, çarpıcı karakterleri ve beklenmedik sonuyla türün en dikkat çekici örneklerinden biri olmaya aday.

“Dehşet Apartmanı”, yayımlandığı ilk günden itibaren uluslararası basında geniş yankı uyandırdı. Avrupa ve Amerika’da eleştirmenlerin övgüyle bahsettiği kitap, kısa sürede çok satanlar listelerine girdi. Okurlar tarafından “modern bir korku klasiği” olarak tanımlanıyor.

Çevirisiyle özgün atmosferi koruyan eser, her sayfasında gerilimi artırıyor ve okuru son sayfaya kadar diken üstünde tutuyor.

Arka Kapak Yazısı:
2023’ün En İyi Korku Romanı ― Esquire, Den of Geek, Paste

NEW YORK’UN KALBİNDE BİR BİNA DEĞİL,
CAPCANLI BİR KÂBUS YÜKSELİYOR

Ana ve Reid’in hayatı, ilk çocuklarının zorlu doğumuyla altüst olmuştu. Doğumda felç kalan Ana hem bebeğine hem de bedenine büyük bir öfke besliyordu. Evlilikleri de bu süreçte parçalanmaya başlamıştı. 

Fakat aldıkları müjdeli bir haber her şeyi değiştirecekti.

New York’un en prestijli apartmanlarından biri olan, Central Park manzarası ve gözalıcı mimarisiyle ünlü Deptford’da uygun fiyatlı bir daire kazanmışlardı. Herkesin hayalini kurduğu bu fırsat, şanslarının nihayet döndüğünü mü gösteriyordu?

Ama yeni yuvaları sırlara gebeydi ve gölgelerin arasında gizlenen tehlikeler vardı: Aç, sabırlı ve pusuda bekleyen bir şey.

Belki de Manhattan’ın seçkinleri arasında yaşamanın gerçek bedeli buydu…

“Dehşet Apartmanı, klasik korkuya saygı duruşunda bulunurken Manhattan’daki bir gökdelene 2020 sonrası kaygıları dolduruyor. Cassidy öyle ürkütücü bir kitap kaleme almış ki en korkunç olan şeyler insanların (ya da insan olmayanların) kalbinin içinde saklı.” –Paul Tremblay 

Dehşet Apartmanı / Nat Cassidy
Orijinal Adı: Nestlings
İngilizceden Çeviren: Emre Aygün
Türü: Roman
Yayınevi: Nox Yayınları
Sayfa Sayısı: 440
Fiyatı: 460 TL


DeliDolu’dan her öyküseverin kitaplığında bulunması gereken bir kaynak: Öykü Atlası

Perşembe, Eylül 18, 2025

Hülya Soyşekerci ile Barış İnce'nin hazırladıkları Öykü Atlası, insanlığın ilk hikâyelerinden öyküyü sanat yapan üstatlara uzanarak öykücülüğü ana hatlarıyla ele alan, yıllar boyu başvurulacak bir kılavuz eser. 

Öykünün ilk nasıl ortaya çıktığından türün tarihine ve gelişimine hareketli şekil, resim ve tablolar eşliğinde açıklık getiren kitap, edebiyatın kalbine benzersiz bir keşif yolculuğu vadediyor.

Teknik ve teorik bilgiler paylaşırken edebî lezzetten de ödün vermeyen bu kapsamlı çalışma, usta kalemlerin klasikleşmiş öykülerinden örnekler sunmakla kalmıyor; bu metinleri, ülkemizin önemli edebiyatçılarının çözümlemeleriyle birlikte okurlarla buluşturuyor.

Hikâyeler, binlerce yıllık sözlü ve yazılı anlatım serüveni boyunca çokça değişti, gelişti. Efsaneler, destanlar modern bir kalıba girdi. Adına da öykü dendi. Romandan farklı olarak kısa, vurucu ve bir o kadar da yoğun bir edebî tür ortaya çıktı. Düz yazının şiiriydi sanki! Bazı öykülerde olay, bazılarında ise kısacık bir zaman dilimindeki ruh hâlleri dikkat çekti. Kimi yazarlar ''ben'' diye başladı söze, kimileri ise ''o''. Kim yazarsa yazsın anlatılan, tüm insanlığın öyküsü oldu.

Öykü, dünyada ve ülkemizde yepyeni tekniklerle etki alanını genişletirken belleklere kazınmış yapıtlarıyla türü büyüten isimler de oldu. Öykü Atlası, işte bu büyük ustaların unutulmaz eserlerinden yola çıkarak insan ruhunun derinliklerine dokunuyor ve bizim, sizin, hepinizin hikâyesini anlatmaya devam ediyor...

Öyküleriyle:
Guy de Maupassant - Anton Çehov - Virginia Woolf - Sabahattin Ali
Ömer Seyfettin - Sait Faik Abasıyanık - Memduh Şevket Esendal

Öykü çözümlemeleriyle:
Feyza Hepçilingirler - Hülya Soyşekerci - Mehmet Atilla - Barış İnce

Öykü Atlası
Hazırlayanlar: Hülya Soyşekerci, Barış İnce
Resimleyen: Zeynep Özatalay
192 sayfa
Satış Fiyatı: 320,00 TL

Bahadır Cüneyt Yalçın’dan yeni öyküler: Yine Şapşallar

Perşembe, Eylül 18, 2025

“Mütevazı Bir İntikam”, “Hep Lunapark” ve “Eski Karım Uzaya Gidiyor” ile tanıtıp sevdiğimiz afili filintalardan Bahadır Cüneyt Yalçın’dan yeni kitap müjdesi geldi. Yaygın dağıtım yerine kitaplarını artık Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık etiketiyle yayımlayan Yalçın, “Kuş Lokumu Sözlüğü” ve “Kral Kule”nin ardından “Yine Şapşallar” ile okur karşısında. ilk öykü toplamı “Şapşallar” 2020’de yayımlanmıştı. Bu kez on yedi öykülük toplamla ikinci kitabı karşılıyoruz. Kalemini, mizahını, kıvrak zekasını hayranlıkla takip ettiğim ve okumaktan hep keyif aldığım Bahadır Cüneyt Yalçın ile bir an önce tanışın der, pası detaylara atarım.

“Kurbağa, kasisten zıplayıp geçebilir ama esas problem yanlış yerde bulunması.”

“Arkadaşlarıma göre iki başlı kızla çıkmak büyük düşüncesizlik, hatta acımasızlıktı.”

“Patron içeriden ‘Tank n’oldu?’ diye bağırınca yerimden sıçradım.”

“Kendimi mağaranın dışında avlanan erkek, onu da yuvada kalıp tilkinin derisini yüzen kadınım gibi düşündüm.”

“Kontum biz yamyam değiliz, ancak şartlar zorladı.”

“Aslanlarla ve palyaçolarla yatıp kalkmış adam ne kadar normal olabilir?”

“Vakit geldi nar açıldı, tek başıma bin taneyim çünkü burada sanki evimdeyim.”

Kartopu, 82 Saatlik Film, Çok Uzun Saçlı Kovboy, Kurbağa ile Kasis, Aşk ve Tulum Peyniri, Patates, Büyük Haciz öykülerini ilk defa bu kitapta okuyacaksınız. Kaleden Kaleye, Otelden Ayrılış, Dünya Rekoru, Emekli Oldun Mu? sesli öykü olarak Youtube’da, Hakemin Dakikalığı, Gezegenler WhatsApp Grubu, Tank İhalesi, Flamingoyla Tanışma ve Kargocunun Günlüğü internet sayfamda, Süper Sinopsisler ile Mizah Korteji dergilerde yayınlandı.

Yine Şapşallar / Bahadır Cüneyt Yalçın
Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık
160 Sayfa
144 TL

Turgut Yüksel’den çizgilerin diliyle bir beyaz yakalının yedi günü: Yedi Ölümcül Gün

Perşembe, Eylül 18, 2025

Çok yönlü çalışmalarıyla tanınan Turgut Yüksel'in imzasını taşıyan Yedi Ölümcül Gün, dışarıdan ışıltılı bir hayata sahip oldukları düşünülen plaza çalışanlarının gerçekte nasıl bir rutine mahkûm edildiklerini gösteren, etkileyici bir grafik roman.

Her gün aynı şeyleri yaşamaktan bezmiş ve tükenmiş bir grafikerin yedi gününe tanıklık ettiren sanatçı; işçi-işveren arasındaki ilişkiye dürüstlük, gizlilik ve çıkar çatışması özelinde etik bir pencereden bakıyor.

Okurda ''İşte tam da benim yaşadıklarım...'' hissini uyandırırken kendisinin de diğerleri gibi bir işçi olduğunu unutan beyaz yakalıların bam teline basan bu çarpıcı kitap, sistemin ezdiği ruhların sesine kulak vermeye çağırıyor.

Büyük bir şirket, bir grafiker, yedi gün.
Kirli işler; her gün aynı şeyler, aynı duygular, aynı ölümler...
Tuhaf bir varlık: Seri katil mi, hayal mi, gerçek mi?

Her sabah aynı güne uyananların, nefret etse bile işe gitmek zorunda olanların, bilgi ve becerileri artmasına rağmen gelirleri devamlı azalanların; kısacası sizin, bizim, hepimizin can sıkıcı hayat rutinine röveşata çeken Yedi Ölümcül Gün, içinde bulunduğumuz sahte gerçekliğe ayna tutuyor.

Bu kitabı için Antik Mısır dönemindeki duvar resimlerinde kullanılan kadim bir tekniği günümüze uyarlayan Turgut Yüksel, mitolojik motiflerle zenginleştirdiği çizgilerini modern siluetler eşliğinde özgün bir stilde buluşturuyor.

Yedi Ölümcül Gün / Turgut Yüksel
Yetişkin, Grafik Roman
Desen Kitap
Baskı Detayları: 112 sayfa
Satış Fiyatı: 200,00 TL

Hyunam-Dong Kitabevi kitabının yazarından yeni bir çok satan: "Sade Bir Hayat" Türkçe'de...

Perşembe, Eylül 18, 2025

Güney Koreli yazar Hwang Bo-Reum, içten anlatımı ve yalın gözlemleriyle Kore edebiyatının en dikkat çeken isimlerinden biri. Yazarın yeni kitabı Sade Bir Hayat, Athica Yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırıldı ve raflardaki yerini aldı.

Modern yaşamın karmaşası içinde, yazar Hwang Bo-Reum okurlarını sadeleşmenin, yalnızlığın ve iç huzurun değerini yeniden düşünmeye davet ediyor. Sade Bir Hayat, yazarın kendi deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı deneme tadında yazılardan oluşuyor.

Kitap, iş yaşamının temposundan uzaklaşıp, yazarlık yolculuğuna dönen bir kadının gündelik hayatı üzerinden “basit yaşamanın” anlamını tartışıyor. Okumak, yazmak, yemek pişirmek, ev düzeni kurmak, yalnızlığın tadını çıkarmak gibi gündelik ayrıntılarda saklı mutlulukları ön plana çıkarıyor

Bo-Reum, kitabın girişinde sadeleşmenin onun için ne ifade ettiğini şöyle özetliyor:
“Okumak, yazmak, yürümek, yemek, temizlik yapmak ve spor yapmaktan ibaret hayatımı ifade etmek için bundan daha uygun bir kelime bulamadım: Sadelik.”

Arka Kapak Yazısı
Ne zamana kadar bu hayatı sürdürebilirsin?
Sadeleşmek, gerçek özgürlüktür. 
Özgürlükse istediğiniz şeyleri yapmak değil, istemediğiniz şeyleri yapmak zorunda kalmamaktır.

Modern dünyanın karmaşası içinde boğulan ve ne yapacağını bilemeyen milyonlarca insana sadeleşmenin, yavaşlamanın, ruhu kitaplarla iyileştirmenin yollarını gösteren, Koreli ünlü yazar Hwang Bo-Reum, bu kez kendi tecrübelerinden yola çıkarak geliştirdiği iyileşme tekniklerini ve yaşama meydan okumanın en zarif, en etkili yollarını kaleme alıyor.

Hayatını yavaşlatmak ve içsel huzuru bulmak isteyenlerin yanı sıra yazarlık ve yaratıcılık isteyen işlerle ilgilenenler için de eşsiz bir akıl hocası ve rehber sayılabilecek olan bu kitap, toplumsal beklentilerden ve kalabalıktan uzak, basit ama neşeli ve coşkulu bir yaşamın kapılarını aralamanıza yardımcı olacak.

Yazmak, yürümek, okumak, yemek yapmak gibi basit eylemlerinizi bile tüketim odaklı bu modern çağ düzenine karşı bir meydan okumaya dönüştürmeyi öğrendiğinizde, sade bir hayatın zenginliğini yaşıyor ve sefasını sürüyor olacaksınız.

Sade Bir Hayat / Hwang Bo-Reum
Orijinal Adı: Simple Life
Koreceden Çeviren: Müge Kübra Oğuz
Türü: Roman
Yayınevi: Athica Yayınları
Sayfa Sayısı: 168
260 TL

Profil Kitap’tan Eylül Yenileri

Salı, Eylül 02, 2025

Profil Kitap Eylül ayını dört yeni kitap ve bir yeniden baskıyla karşılıyor. Nalan Güven’in Ferîdüddîn Attâr ve Şeyh Galib yoldaşlığında asırlar öncesinden günümüze ulaşan sarsıcı bir varoluş hikâyesi “Ateş ve Sır” ve İpek Kocaman’ın okuru kendi gölgelerine doğru bir yolculuğa çıkardığı “Matilda Duru” ayın romanları. Allison Edwards’ın anne babalara, öğretmenlere ve rehberlere bu taşma anlarını fark etmenin, çocuğu yeniden dengeye getirmenin ve onlara duygularını düzenleyebilmeyi öğretmenin yollarını sunduğu “Taşan Duygular” psikoloji kitaplığının, “Formula 1’in Asi Ruhları” da spor kitaplığının yenileri. Bir basketbol efsanesinin samimi hikâyesi “Kazanmak Yetmez” de yeni çeviriyle tekrar raflarda yerini alıyor.


Ateş ve Sır / Nalan Güven
“Ey gönül, ey gönül, neden bu kadar gamla dolusun. Yıkıksın, kırık döküksün ama tılsımlı bir definesin sen.
Meleklerin secde etmeleri emredilen kadri yüceltilmiş bir varlıksın. Bildiğin gibi değil, her varlıktan daha olgun daha ilerisin sen.
Ruhsun, Cebrail’in üfürmesiyle eşsin. Tanrı’nın sırrısın, Meryem’in oğlu İsa gibisin sen.
Kendine hoşça bak, âlemin özüsün sen. Varlıkların gözbebeği olan insansın sen.”
-Şeyh Galib

Su, toprak, hava ve ateş… 
Yaratıldığı günden beri âşığın payına düşen, ateştir.
Ateş, sırları ortadan kaldırır, marifeti ilme ulaşmaktır.
İlim, Âdem’in sırrıdır. Allah’ın ruhundan üflediği “Can”ı keşfeden sırra ulaşır. Bu ancak İlahi aşkla olur.
Dünya sırrı, er ya da geç ortaya çıkmaya mahkûmdur fakat Âdem’in sırrına kavuşmak için yola düşmek, aramak gerekir.
Cihanın tüm kirine bulaştıktan sonra yeniden doğmak mümkün müdür?

Ateş ve Sır, Nalan Güven’in kaleminden, Ferîdüddîn Attâr ve Şeyh Galib yoldaşlığında asırlar öncesinden günümüze ulaşan sarsıcı bir varoluş hikâyesidir. 
Roman, 216 Sayfa, 270 TL


Matilda Duru / İpek Kocaman
Bazı dönüşümler sessiz başlar.
Bir metro merdiveninde, bir rüyanın eşiğinde ya da bir kalbin çarpıntısında… Duru, sıradan günlerin arasında, kendi hayatının puslu kıyılarında yürürken, bir sese rastlar. Bu ses ona ait gibidir, ama bir yabancı kadar da uzak: Matilda.

Zamanla bu fısıltı büyür, şekillenir, geçmişin duvarlarına çarparak yankılanır. Duru’nun bildiği dünya çatlamaya başlar. Kendine ait sandığı hikâyenin, başka bir anlatıcısı daha vardır.

Bir kadın, iki isim... İnce bir çizgide yürüyen bir bilinç, bastırılmış duygularla örülü gölgeli bir geçmiş… Ve sonunda, kaçınılmaz bir yüzleşme.

Matilda Duru, kimliğin sınırlarını zorlayan, içsel dönüşümün derin sularında yol alan sarsıcı bir roman. İpek Kocaman, sessizliğin içindeki çığlığı duyuran bu anlatısıyla, okuru kendi gölgelerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Her şey ne zaman değişti?
Cevap, belki de çoktan fısıldandı kulağınıza…
Roman, 112 Sayfa, 200 TL


Taşan Duygular / Allison Edwards
Bir anda bağıran, kendini yere atıp ağlayan, kaçan, dikkati dağılan, içine kapanan, yalan söyleyen ya da suçlamalar yağdıran bir çocuk… Bu davranışların hepsi, beynin “tehlike” alarmının çaldığının ve çocuğun “Taşma Bölgesi”ne girdiğinin işaretidir. Mantık artık devre dışıdır.

“Taşan Duygular”da, profesyonel danışman ve çok satan yazar Allison Edwards; anne babalara, öğretmenlere ve rehberlere bu taşma anlarını fark etmenin, çocuğu yeniden dengeye getirmenin ve onlara duygularını düzenleyebilmeyi öğretmenin yollarını sunuyor.

Edwards bizleri durup düşünmeye, duygular yükseldiğinde vücudumuzda neler olup bittiğini anlamaya, evde ve okulda duygusal regülasyonu destekleyecek birtakım pratik çözümleri uygulamaya davet ediyor. Basit bir soru farkının –“Ne oldu?” yerine “Nasılsın?” demenin– bile çocuğun duygusal dünyasına açılan bir kapı olduğunu gösteriyor.Yetişkinlerin de bazen savaş, kaç ya da don tepkisi verdiğini hatırlatarak hem çocuklara hem de kendimize karşı anlayışlı olmayı tavsiye ediyor.

Bu kitapta bulacaklarınız:
Beynin duygularla etkileşimi
Travma ve olumsuz çocukluk deneyimlerinin duygusal sağlık üzerindeki etkileri
Çocukların stres anında neden mantıklı tepki veremediklerinin nörolojik açıklaması
Çocuklara duygularını düzenlemeyi öğretme teknikleri
Sınıfı veya ofisi duygusal regülasyonu destekleyecek şekilde düzenleme önerileri
Evde ve okulda çocuklarla etkileşimi geliştirme stratejileri

Çocuklarımıza ne hissettiklerini tanımlama, tetikleyicilerini fark etme ve duygularını sağlıklı yönetme becerisi kazandırmak, onlara verebileceğimiz en değerli hediyelerden biri. “Taşan Duygular”ı okumak, bu yolda atacağınız en sağlam adım olacak!
Psikoloji, Çeviren: Elif Kayurtar, 96 Sayfa, 200 TL

Formula 1’in Asi Ruhları / Joshua Robinson & Jonathan Clegg
Formula 1’in düşüşten kurtulup Amerika’yı fethedişi, hız, para, entrika ve yeniden doğuşun nefes kesen bir karışımı. NPR ve Sports Illustrated’ın “Yılın En İyi Kitapları” Listesi’ne giren bu kitap, modern spor dünyasının nasıl şekillendiğini anlamak isteyen herkes için kaçırılmayacak bir eser.

"Titizlikle araştırılmış, son derece kapsamlı ve sürükleyici bir anlatımla kaleme alınan Formula 1’in Asi Ruhları, bizleri dünyanın en göz alıcı, en gösterişli ve en çalkantılı sporunun arka planında heyecan dolu bir tura çıkarıyor. Netflix’te göremeyeceğiniz tüm perde arkası olaylar ve çarpıcı detaylarla dolu bu kitap, Formula 1 hakkında şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı ve etkileyici eser."
- Sam Walker, TheCaptainClass’ın çoksatan yazarı

"Küresel sporların perde arkasını kimse Clegg ve Robinson kadar iyi anlatamaz. Formula 1’in Asi Ruhları, F1’in Netflix çağında nasıl küresel bir fenomene dönüştüğünü tüm yönleriyle gözler önüne seriyor.Yarış dâhilerini anlatan bu kitapta, en iyi olanlar yalnızca pilotlar değil, yazarlar da bu hikâyeyi anlatma konusunda kendi klasmanlarında zirvede. Bu kitap, sadece yarışları değil, çağın ruhunu anlatıyor."
-KevinClark, ESPN ve OmahaProductions

"Bu elinize alacağınız en hızlı okunan kitap olabilir. Formula 1’in Asi Ruhları, dünyanın en zengin, en ileri teknolojiye sahip sporunun bugününü ve zaman zaman tuhaf geçmişini gözler önüne seriyor. Bir solukta okunacak, akıldan çıkmayacak bir hikâye."
- A.J. Baime, çok satan Go LikeHell: Ford, Ferrari, and Their Battle for Speed and Glory at Le Mans kitabının yazarı
Spor, Çeviren: Yasenur Sever, 312 Sayfa, 400 TL

Kazanmak Yetmez / Šarūnas Jasikevičius
Modern Avrupa basketbolunun en önemli isimlerinden ŠarūnasJasikevičius (namıdiğer “Šaras”), Kaunas’ta başlayıp yine aynı şehirde sonlanan unutulmaz kariyerini bu otobiyografik kitapta bizzat ve en samimi şekilde anlatıyor. İtalyan gazeteci PietroScibetta ile birlikte kaleme alınan Kazanmak Yetmez, sıra dışı bir yaşam öyküsünü gözler önüne seriyor.

Çocukluk yıllarından başlayarak altyapıdan zirveye uzanan basketbol serüveni; Avrupa ve Amerika arasında geçen oyunculuk dönemi; Barcelona, Maccabi, Panathinaikos ve Fenerbahçe’de kazanılan şampiyonluklar; Litvanya Millî Takımı’yla elde edilen madalyalar… Hepsi, Jasikevičius’un aklı, yüreği ve bitmek bilmeyen kazanma arzusu eşliğinde bu sayfalarda canlanıyor.

NCAA ve NBA’deki deneyimlerinden Türkiye’de geçirdiği günlere, Litvanya’nın yakın siyasi tarihine dair gözlemlerinden, dünya basketboluna yön veren efsanelerle yollarının nasıl kesiştiğine kadar pek çok ayrıntı, bu kitapta okurla buluşuyor.

Bu eser, Jasikevičius’unŽalgiris’teki asistan koçluk göreviyle noktalanan oyunculuk kariyerini kapsıyor ve yenilenmiş çevirisiyle yapılan bu özel baskıda metne ayrıca, kendisinin son on yıldaki başantrenörlük serüveni ve özellikle bu sezon Fenerbahçe ile elde ettiği tarihî başarıların öyküsü de ekleniyor.

Magic Johnson’dan Arvydas Sabonis’e, Michael Jordan’dan Dražen Petrović’e, Željko Obradović’ten Larry Bird’e, LeBron James’ten Svetislav Pešić’e, Pini Gershon’dan Gregg Popovich’e kadar birçok efsane ismin Jasikevičius’un hayatındaki yerini, doğrudan onun ifadeleriyle keşfedeceksiniz. Ayrıca Türk vatandaşlığına geçmenin nasıl kıyısından döndüğünü ve Türkiye ile yollarının ilk ne zaman kesiştiğini de öğrenme fırsatı bulacaksınız.

Šaras efsanesine daha yakından tanıklık etmeye hazır olun!
Spor, Çeviren: Orhan Efe Özenç, 272 Sayfa, 360 TL




Arif Ergin'in yeni romanı “Gizlenen” İthaki Yayınları'ndan çıkıyor

Salı, Eylül 02, 2025

İlk romanı “Tekvin” ile tanıyıp sevdiğimiz Arif Ergin nihayet ses verdi. Bilgi ile kurgunun iyi karışımına çok satar romanların formülünü de ekleyerek doyurucu bir okuma sunan yazarın yeni romanı “Gizlenen” 4 Eylül itibariyle İthaki Yayınları etiketiyle raflarda yerini alıyor. Bilmeyenler için minik bilgi verelim. “Tekvin” önce burun kıvırıp bu ne dediğimiz hatta tuğla gibi yahu diyerek burun kıvırdığımız romanlardandı. Kendi adıma belirteyim, onca ön yargının ardından hayli iyi bir kurguyla iyi bir polisiyeymiş dedirtmişti bana. Özellikle Dan Brown okurları içinse çok iyi bir alternatif olduğunu hayretle kabul etmiştim. Zira bizde bunca araştırmaya dayanan romanların bu kadar iyi olma ihtimali yoktu bana göre. Satsın diye yapılan cambazlıklar, okuru tavlamak için yazılan satırlar bekliyordum ama hiç de öyle değildi Tekvin. Sonra bir röportajında amatör ruhla yazdığını söylediğini görünce tamam demiştim. Başka türlü olmazdı zaten. Okumayanlar için daha iyi bir kapakla yeniden çıkan “Tekvin”i ve şimdiden “Gizlenen”i de önererek pası bültene atıyorum.  

İstanbul’un taşlarında saklı sırlar açığa çıkıyor…
Bazı sırlar taşlara işlenir ve yüzyıllar boyu susar...
Arif Ergin, yankı uyandıran ilk romanı “Tekvin”in ardından kaleme aldığı yeni eseri “Gizlenen” ile okurlarını bir kez daha geçmişin gizemleri ve günümüzün kanlı hesaplaşmaları arasında dolaştırıyor. Bilim, felsefe, mitler, tarih, matematik, din, uluslararası güç dengeleri, depremler, kent ve mimarlık; hatta yapay zekâ ve Mimar Sinan’ın hayatı ile eserlerinin izlerini taşıyan bu kurgusal yolculuk “Gizlenen”; 4 Eylül’de İthaki Yayınları etiketiyle raflarda yerini alıyor. Gerçek olaylardan beslenen roman, yalnızca “geçmişin sırrı”nı aralamakla kalmıyor; okuru, geleceğin tehlikeli ihtimalleri üzerine de düşündürüyor.

“14 Aralık 2035, Ayasofya
“Ayasofya’ya uzanan eller kırılsın!”
Öfkeli sloganlarla inliyordu Sultanahmet Meydanı. Günlerdir durmaksızın yağan yağmur şiddetini daha da artırmış, büyük İstanbul depreminden sonra moloz yığınına dönüşen tarihi meydan kalın bir çamur tabakasıyla kaplanmıştı…”

Büyük İstanbul depremiyle sarsılan kadim şehir hem fiziki yıkımın hem de barışçıl güç kisvesi altında uluslararası kuşatmaların gölgesindedir. Ayasofya’nın çevresi savaş gemileri ve askerlerle dolup taşarken, sokaklarda patlayan öfke, yabancı güçlerin sahnelediği görünmez savaşın yalnızca görünen yüzüdür. Siber saldırılar, işkence odaları ve işgalcilerin gizli planları arasında İstanbul, tarihin en büyük komplolarından birine sahne olmaktadır.

Tam da bu kaosun ortasında ipuçları, Mimar Sinan’ın eserlerinde sakladığı sırrı işaret eder. Yüzyıllardır sessiz duran taşlar, aslında insanlığa dair en büyük hakikati fısıldamaktadır.

1918’de başlayan işgal günlerine de gönderme olan “Gizlenen”, tarihin kayıp sayfalarıyla bugünün komplolarını bir araya getirirken, okurunu yalnızca sürükleyici bir maceraya değil; İstanbul’un ruhunu, hafızasını ve geleceğini sorgulamaya davet ediyor.

ARKA KAPAK: 
Büyük İstanbul depremi kenti enkaza çevirirken, Ayasofya ve Mimar Sinan’ın abidevi eserleri uluslararası güçlerin satranç tahtasına dönmüştür. Ortaya çıkan ipuçları tek bir hakikati işaret etmektedir: Sinan eserlerini yalnızca taşlarla değil, çağlar boyu gizlenmiş sırlarla da örmüştür. Teğmen Demet ve Yüzbaşı İlhan, YouTube’da “Yargıç” adıyla yayın yapan karanlık bir figürün peşine düştüklerinde, küresel güç oyunlarının tam ortasında tek bir isme ulaşırlar: Kenan Ruzly. Uzun süredir kayıp kabul edilen bu isim, şimdi tüm dengeleri değiştirecek şekilde geri dönmüştür. Arşivlerden günümüzün siber saldırılarına uzanan karanlık bir zincir dostluk ile ihanetin, işgal ile kurtuluşun sınırını çiziyor. Kim kahraman, kim hain? Cevap İstanbul’un bedbaht sokaklarında saklı.

Arif Ergin’den Mimar Sinan’ın sessiz mirasını, İstanbul’un kaderini belirleyecek bir bulmacaya dönüştüren, unutulmaz bir hikâye.

YAZAR HAKKINDA: Arif Ergin, yazın yolculuğuna ses getiren ilk romanı Tekvin ile çıkmış, ardından Gizlenen romanıyla Türk edebiyatında kendine özgü bir yer edinmiştir. Kalemini hayal gücü kadar derin bir tarih ve gelecek bilinciyle de besleyen yazar, iş yaşamında ise çevre, sürdürülebilirlik ve finans alanlarında ulusal ve uluslararası projelere yön vermektedir. Endüstri mühendisliğinin yanı sıra pazarlama ve finans alanlarında da yüksek lisans derecelerine sahip olan Ergin, dünyanın daha iyi bir yer olması için çalışmakta hem yazarlıkta hem mesleğinde bu ilkeyle üretmeye devam etmektedir.

Gizlenen / Arif Ergin
İthaki Yayınları, Eylül 2025
496 Sayfa
425 TL

James McBride’dan Gülümseten Bir Suç Hikâyesi, Güldürürken Yaralayan Bir Mahalle Romanı: Diyakoz King Kong

Salı, Eylül 02, 2025

National Book Award ödüllü yazar James McBride, Diyakoz King Kong adlı romanında 1969’un Güney Brooklyn’inde geçen sürükleyici, şaşırtıcı ve yer yer absürt bir olayı merkezine alarak okuru hem güldürüyor hem de düşündürüyor. Roman, bekar bir diyakozun, bir uyuşturucu satıcısının alnına silah dayamasıyla başlıyor; fakat ardından gelenler, okura mahallenin iç içe geçmiş hikâyeleriyle dolu, karakter zenginliğiyle bezeli bir evren sunuyor.

71 yaşındaki eski diyakoz Cuffy Lambkin — mahalledeki adıyla Sporceket — mahallede sevilen, bilinen biridir. Ama neden sokak ortasında genç bir torbacının kafasına silah çeker? Onu bu noktaya getiren nedir? Gerçekten suçlu mudur, yoksa herkesin unuttuğu bir hikâyenin taşıyıcısı mı?

McBride, bu sıradan görünen olaydan yola çıkarak mahalledeki Porto Rikolu göçmenlerden eski gangsterlere, gizemli rahibelere kadar geniş bir karakter galerisiyle toplumsal aidiyet, ırk, inanç ve dostluk gibi temaları ustalıkla işliyor.

Diyakoz King Kong Beyaz Baykuş Yayınları etiketiyle raflarda.

Arka Kapak Yazısı:
New York Times, Entertainment Weekly ve TIME tarafından 2020 yılının en iyi 10 kitabı arasında gösterilen çarpıcı bir eser!
Brooklyn, 1969.
Bir sabah ihtiyar bir diyakoz, mahallenin ortasında genç bir uyuşturucu satıcısına silah doğrultur ve tetiği çeker.
Kimse nedenini bilmez. Ama o tek kurşun, tüm mahallenin sessizliğini bozar.
Görünüşte oldukça sıradan bir adamın bu beklenmedik hamlesi, geçmişin gölgelerini harekete geçirir.
Bu adam gerçekten kim?
Ve asıl hedefi neydi?
İnancın, suçun ve dayanışmanın iç içe geçtiği bu mahallede, herkesin sakladığı bir şey var.
Bir aşçı, bir polis, bir gangster, bir ihtiyar... Hepsi, bu olayın ardından kendi hikâyesiyle yüzleşmek zorunda kalır.
Diyakoz King Kong, James McBride’ın insana dair keskin gözlemleri, ince mizahı ve kalpten anlatımıyla, kayıplarla, bağlarla ve değişimle yoğrulmuş unutulmaz bir mahalle hikâyesi.
“Diyakoz King Kong, her sayfasında okuru içine çeken güçlü bir anlatı.” – The New York Times Book Review

Yazar Hakkında: Yazar, gazeteci ve senarist kimliğiyle tanınan James McBride, 2013’te The Good Lord Bird adlı romanıyla National Book Award’a layık görülmüştür. Aynı zamanda müzisyen olan McBride, hikâye anlatıcılığında müziksel bir ritim ve duygusal yoğunluk taşımasıyla öne çıkar.

Diyakoz King Kong / James McBride
Orijinal İsmi: Deacon King Kong
Çevirmen: Alara Ergin
Türü: Roman
Yayınevi: Beyaz Baykuş
Sayfa Sayısı: 440
Fiyatı: 450 TL

Paul Lynch'ten karanlık sularda, insan ruhunun derinliklerine doğru: Denizin Ötesinde

Cuma, Ağustos 22, 2025

Ve DeliDolu’dan beklediğimiz haber geldi. Peygamberin Şarkısı ile tanıyıp sevdiğimiz Paul Lynch'in bir romanı daha raflarda yerini alıyor. Hemen her kitap kulübünün topluca okuyup üzerine konuşarak anlamlar çıkardığı “Peygamberin Şarkısı”nın gördüğü ilgi ne mutlu ki diğer romanlarının da dilimize çevrilmesiyle sonuçlanacak gibi. Beş romanı bulunan Lynch’in 2019 yılında “Beyond the Sea” adıyla yayımlanan romanı aldığı övgülerle kulağımıza kadar gelmişti. Gerçek olaydan esinlenen romanın insan ruhunun kırılganlığını şiirsel bir üslupla anlattığının altı çiziliyordu sık sık. Benim gibi üslup seven edebi haz delisi okurlar için merak unsuruydu. Nihayet “Denizin Ötesi” adıyla dilimizde ve DeliDolu etiketiyle raflarda. Merak ve heyecanla bekliyor, coşkuyla öneriyor ve pası bültene atıyorum.

Peygamberin Şarkısı romanıyla 2023 Booker Ödülü'nü alan Paul Lynch'in kaleminden çıkan Denizin Ötesinde, fırtınalı bir havada Pasifik Okyanusu'nun ortasında mahsur kalan iki balıkçının verdiği yaşam mücadelesini epik bir anlatıya dönüştürüyor.  

İnsan ruhunu en karanlık, en savunmasız ve en çıplak hâlleriyle ele alan yazar; kendileri ve eylemlerinin sonuçlarıyla baş başa kalmış iki adamın zihnine girerek suyun tuzuna sinmiş hafızalarını ve geçmişin hayaletlerini günyüzüne çıkarıyor.

Vahşi doğanın gücüne karşı ölümlülüğümüzü bir kez daha hatırlatan bu psikolojik roman, umutsuzluk ve umut arasındaki çetin savaşın müthiş bir tasvirini sunuyor.

Burası ne cennet ne cehennem. Bizim cezamız da bu. Sürülmüşüz biz.

Güney Amerikalı iki balıkçı olan Bolivar ve Hector, fırtınanın teknelerini harap etmesiyle çaresizce okyanusun bilinmezliklerine doğru sürüklenir. Sonsuz bir su kütlesi içinde, doğanın haşmetine karşı koymaya çalışan bu iki adam, yalnızca hayatta kalma mücadelesi vermez, aynı zamanda birbirleriyle ve kendi içsel çatışmalarıyla da yüzleşmek zorunda kalır.

Karanlık sularda varoluşsal hezeyanlar yaşayan iki adamı hem fiziksel ve hem de duygusal anlamda alabora eden Paul Lynch gerçek bir olaydan esinle kaleme aldığı bu kitabında, insan ruhunun kırılganlığını şiirsel bir üslupla yansıtıyor.  

Denizin Ötesinde, okura Homeros'tan Tolstoy'a, Beckett'tan Melville'e, Hemingway ve Golding'e, edebiyat tarihinin önemli yazar ve metinleriyle zihinsel bir bağ kurma imkânı da tanıyor.

Denizin Ötesinde / Paul Lynch
Türkçeleştiren: Mert Doğruer
168 sayfa
Satış Fiyatı: 320,00 TL

Hollywood’un Karanlık Yıldızı: Bela Lugosi’nin Dramatik Portresi

Çarşamba, Ağustos 13, 2025

Korku sinemasının ölümsüz yüzlerinden Bela Lugosi, şimdi çarpıcı bir grafik romanla okurların karşısında. Philippe Thirault ve Marion Mousse imzası taşıyan bu eser, efsanevi aktörün yükselişini, zaferlerini ve trajik düşüşünü siyah-beyaz çizgilerin dramatik gücüyle anlatıyor.

Macaristan’daki yoksul çocukluğundan, Dracula ile Hollywood’un altın çağındaki şöhretine; yalnızlığından bağımlılık ve unutulmuşluğa uzanan bu öykü, sinemanın parıltılı yüzü ile perde arkasındaki gölgeleri aynı anda gösteriyor.

Çizgi roman, Lugosi’nin hayatını gerçek olaylara dayalı olarak kronolojik bir akışta sunarken  Gotik sinemanın ruhunu yansıtan siyah-beyaz sayfalar, okuru Hollywood’un perde arkasındaki dramatik dünyasına çekiyor.

Dracula, Frankenstein ve altın çağın diğer korku klasiklerine yapılan göndermeler, film tarihine meraklı okurlar için ayrı bir zenginlik sunuyor.

“Bela Lugosi”, yalnızca bir sanatçının biyografisini değil; şöhretin bedelini, korku sinemasının kulislerini ve insani yalnızlığı okura yoğun bir atmosferle hissettiren bir çizgi roman deneyimi sunuyor.

Arka Kapak Yazısı:
1931 yılında Tod Browning’in Dracula eserinde, Bela Lugosi’yi solgun yüz hatlı bir vampir olarak izleyici karşısında keşfediyoruz. Gerçek adı Béla Blaskó olan Lugosi, kendi anavatanı olan Macaristan’dan gelen doğal aksanıyla kont karakterini eşsiz bir şekilde canlandırıyor. Bu büyüleyici performans dünya çapında yankı buluyor. Amerika’ya yalnızca 100 dolar ve İngilizce 10 kelime bilerek gelen Lugosi için bu, tam anlamıyla bir z ve noktası oluyor! Ancak bu fırtınalı, çapkın ve lükse düşkün komedyenin hayatı ir hakkında ne biliyoruz? Tıpkı Dracula’nın tabutuna hapsolduğu gibi, Lugosi de korku rollerine sıkışıp kalıyor; zamanla uyuşturucu batağına saplanıyor ve unutulmaya yüz tutuyor. Yine de 5 evlilik ve 110’dan fazla filmle Bela Lugosi, Hollywood’un altın çağının önemli aktörlerinden biri olarak tanınıyor. Bugün, korku sinemasının en ikonik figürlerinden biri olarak kabul ediliyor. Siyah, içi kırmızı astarlı peleriniyle gömülen Lugosi, Dracula gibi ölümsüzleşti.   

Philippe Thirault ve Marion Mousse, ilk kez bir araya gelerek hem ürpertici hem de eğlenceli bir grafik romanla büyük bir zorluğun altından kalkıyor. Bu roman, aktörün kişiliğiyle mükemmel bir uyum içinde olan, hem yoğun hem de bilgi dolu bir grafik yaklaşımıyla dikkat çekiyor.

Bela Lugosi / Philippe Thirault & Marion Mousse 
Çevirmen: Kaan Eke
Türü: Çizgi Roman
Yayınevi: Kara Karga Yayınları
Sayfa Sayısı: 136
Fiyatı: 220 TL

José Revueltas’ın kaleminden gerçek bir panoptikon hikâyesi: Hücre

Salı, Ağustos 12, 2025

Meksikalı yazar ve aktivist José Revueltas’ın kaleme aldığı Hücre, ağustos ayında Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor. Revueltas’ın tek bir paragraf halinde yazdığı bu uzun öykü, mahkûm ve gardiyan, suç ve ceza kavramlarının birbirine karıştığı gerçek bir panoptikon.

1968 öğrenci hareketinin lideri olarak ağır bir bedel ödeyen José Revueltas’ın tek bir paragraf halinde yazdığı, Latin Amerika edebiyatının klasiklerinden biri kabul edilen Hücre, mahkûm ve gardiyan, suç ve ceza kavramlarının birbirine karıştığı gerçek bir panoptikon.

1960’ların sonlarında bir Meksika hapishanesi. Albino, Polonio ve Hergele: bekleyişin, iktidarın ve kaderin insafına terk edilmiş, uyuşturucu yoksunluğuyla kıvranan üç mahkûm ve hapishane içinde bir hapishane.

“Revueltas, Meksika ruhunun bir sentezidir: aykırı, hırpani, yaratıcı, ümitsiz ve cin fikirli.”
Pablo Neruda

“Revueltas’ın başyapıtı Hücre olmadan çağdaş Latin Amerika edebiyatını anlamak imkânsız.”
Valeria Luiselli

#meksikaedebiyatı #yozlaşma #toplum #suç #adalet #insanlık #hapis

Hücre / José Revueltas 
Çeviri: Saliha Nilüfer
Yayınevi: Can Yayınları  
Dizi: Modern
Tür: Uzun Öykü
Sayfa Sayısı: 48
Fiyatı: 125 TL  


Sándor Márai’nın kaleminden anarşist bir köpek romanı: Csutora: Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi

Pazartesi, Ağustos 11, 2025

Macar edebiyatının usta kalemi Sándor Márai’den dokunaklı olduğu kadar komik, anarşist bir köpek romanı; “Csutora: Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi”, Can Yayınları etiketiyle raflarda.

Sándor Márai’nin 1920’lerin sonunda Budapeşte’de orta sınıf bir eve evlat edinilen bir köpeğin dokunaklı olduğu kadar komik hikâyesini konu alan romanı Csutora: Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi, ağustos ayında Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor.

Her şey burjuva bir kocanın, eşine son anda bir Noel hediyesi olarak yavru köpek getirmesiyle başlar. Başlangıçta evdeki herkes köpeğin büyüsüne kapılır, ona bir biblo gibi davranırlar, istediklerinde kucaklarına alırlar, canları sıkıldığında da bırakırlar. Hayvan büyüdükçe, özellikle onun safkan bir Puli değil de melez bir köpek olduğunu öğrendikten sonra ev halkının tavrı gitgide değişir. Her türlü disipline kayıtsız, özgürlüğüne düşkün Csutora’ysa evcilleştirilme çabalarına isyan eder, eğilip bükülmeden kendi bildiğini okur. Ancak kulağa ilk başta biraz komik ve eğlenceli gelen bu durum trajik bir sonla, nihai bir felaketle sonuçlanır. 

“Márai, Gabriel García Márquez’le aynı kulvarda yer alan en büyük modern romancılardan biri.” 
The Washington Post

Csutora: Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi / Sándor Márai
Çeviri: Tarık Demirkan
Yayınevi: Can Yayınları  
Dizi: Modern
Tür: Roman
Sayfa Sayısı: 184
Fiyatı: 240 TL  
 

April'den Korkularla Yüzleşme Zamanı: Korktuğun Ne Varsa!

Çarşamba, Ağustos 06, 2025

Yaz gelince biz okurları hep aynı sıkıntı bekler. Ne okuyacağımızı seçmekte zorlanmayı geçer okumak için kendimizle mücadele ederiz. Tatil modu açılmıştır. Ruh kendini tatile odaklayıp uzaklara gitmiş beden de minicik bir su birikintisi görse ıslık çalar haldedir. Bu durumdan kurtulmanın en kolay yolu polisiyedir. Her şartta bizi içine çeken, merak duygumuza oynayarak sayfaları hızla çevirten bir polisiye sunduğu bulmacanın peşinden bizi koştururken sorunlarımızı da çözer. Bu yüzden yaz demek polisiyedir diyorum yıllardır. April Yayıncılık da benim gibi düşünüyor olmalı ki kavurucu yaz günlerini ürpertici bir polisiye gerilimle karşılıyor: Alex Finlay imzalı “Korktuğun Ne Varsa” raflarda bizi bekliyor. Yılın romanları listesine girmiş bir romanmış. Her yazdığıyla yılın en iyileri listelerinin gediklisi olan yazarın adını da zaten sıkça duymuştuk. Pası bültene atarken merakla bekliyoruz diyelim…

“Cesetleri bir salı günü buldular.”

Üniversite öğrencisi Matt Pine, sabaha karşı FBI’dan aldığı haberle yıkıldı. Neredeyse tüm ailesi ölmüş. Bu Azrail'le ilk karşılaşması değil. Geriye kalan tek yakını, sevgilisini öldürdüğü için hapiste olan ağabeyi. O ilk cinayette yaşananlar o kadar büyük ses getirdi, öyle tartışmalara konu oldu ki Netflix ailesinin belgeselini yaptı, Matt hiç istemediği bir üne kavuştu. Şimdi o belgeselin diğer yıldızları, annesi, babası ve iki kardeşi de öldü. Bu ölümler kaza mı yoksa kimsenin itiraf edemediği başka gerçekler mi var? Olanların ağabeyiyle bağlantısı ne? Tek bir ailede yaşanan bunca ölüm tesadüf olabilir mi? Matt şimdi geride bırakmayı umduğu anılarla yüzleşmek zorunda. Ailesinin başına gelenleri çözmeye çalışırken ağabeyinin sırlarını keşfedecek, yalanlara gömülü gerçekleri öğrenecek. 

Farklı bakış açılarından anlatılan ve geçmişle günümüz arasında ustaca bağ kuran Korktuğun Ne Varsa, yalnızca müthiş bir gerilim romanı değil, aynı zamanda kalp kırıklıkları ve trajedilerle başa çıkmaya çalışan bir ailenin her satırı ters köşeyle dolu hikayesi.

Yılın Romanları Listesi
• Newsweek • CNN • E! Online • Goodreads • BuzzFeed • PopSugar • BookBub • Bibliofile

Her yazdığıyla yılın en iyileri listelerinin zirvesine yerleşen Finlay’nin romanları yirmi dört dile çevrildi, film ve dizi hakları satıldı, beyazperdeye uyarlanıyor. 

Polisiye edebiyatın parlayan yıldızı Alex Finlay imzalı Korktuğun Ne Varsa'da peşinde katili, kalbinde korkuyu, damarlarında gerilimi sonuna kadar hissedeceksin.

Korktuğun Ne Varsa / Alex Finlay
Çevirmen: Mehmet Deniz Öcal
Roman, April, 1. Baskı Ağustos 2025
Sayfa: 390
Fiyat: 390 TL

Sarı Yüz: Ebedi ve Ezeli

Perşembe, Temmuz 03, 2025

2025’in en gözde kitabı “21. Yüzyılın en önemli kitaplarından biri.” İbaresiyle sunulan “Sarı Yüz”, çok satanlar listesindeki yerini korumaya ve kendisine yeni okur kazandırmaya devam ededursun romanın olabildiğince basit kurgusundan arta kalanlara dair bir şeyler söyleme hissi doğuruyor. Formüle bir “Page Turner”ın alıştığımız içi boş ve yüzeysel maceralarından farklı olarak hayli dolu ve derin. Dönemin en gözde yazarlarından R. F. Kuang, sektöre içerden bakarken ne kadarı doğru diye düşünmeden edemiyor insan. Elbette diğer soru da ne kadarını anlattığı. Vazgeçtikleri, öteledikleri, sansürlediği yerler olup olmadığı. Zira Kuang’ın anlattıkları özellikle Pandemi sonrası değişen dünyanın gerçekleriyle çok örtüşüyor. İnternet kültürüyle de karbon kağıdı gibi neredeyse. Dahası olur da ben bu kadarını anlatayım yeter demiş midir acaba diye düşünmeden edemiyor okur. Belki vardır. Peki bizde de böyle midir diye sorgulamadan da olmuyor. Biri yazmadıkça bilemeyeceğiz ama elimizde okyanusun öte yanından örnek var şimdilik. O örneğe bakmak, açtığı kapılardan ilerlemek ve düşündürdüklerini toparlamak gerek bence. Öyleyse buyrun.

Aslında daha evvel defalarca işlenmiş bir konu bu. “Sarı Yüz”ün işlediği intihal konusu pek çok romana ve filme konu olmuştu. Burada farklı olansa yazarın kimliğinden ve günümüz yargılarından doğan ırkçılık meselesiyle birleştiğinde fırtınaların ardı arkası kesilmiyor. Romanın beyazlar arasında geçtiğini düşünsek bir usta çırak ilişkisinden doğan olaylar bizi kibir ve ego savaşına çıkarırdı. Kişilerin cinsiyetine göre ya kimin daha erkek olduğunu görür ya da karşı cinse uygulanan zorbalığın nerelere varabileceğini okurduk. Romanın öncüllerinden ayrılan özelliklerinden biri de tam burada saklı. Asyalı bir göçmen ile beyazın mücadelesi romana başka bir doku kazandırıyor. Hem gerçekçi kılıyor hem de dallanıp budaklanmasını sağlıyor. Zira sosyal medyanın hızı ve kapladığı alan düşünüldüğünde ucu bucağı da olmuyor. Gidilebilecek bir son nokta olmadığını okura kabul ettirince Kuang da istediği gibi at koşturuyor.

Kuang’ın ana meselelerinden birinin ırkçılık olduğunu söyleyelim en başta. Bir dönemin klişe yargısı “Yaşamadığın şeyi yazamazsın!” bugünlerde milletlere uyarlanmış durumda. Çin tarihini en iyi Çinliler anlatır. Siyahları en iyi siyahlar anlatır. Azınlıkları en iyi anlatan bir azınlık mensubudur. Olmalıdır. Bu iş beyazlara düşmez. Bu tip yargılar çoğunlukta. Düştüğünü düşünerek kalem oynatan beyazın başına gelenleri okuyoruz. Kitabın adı da oradan doğmuş hatta. Hemen yapıştırılan etiket belli: Irkçı. Peki bu yargı ve etiket doğru mu? Dünyanın bu kadar küçüldüğü ve bilginin bu kadar kolay olabildiği ortamda kurgu kimsenin tekelinde değil. İsteyen araştırmasını yapar ve üretir. Kaldı ki adı üstünde kurgunun gerçekle bir bağı olması gerekmez.

Irkçılığa yakın meseleye geçelim hemen. Kültürel sömürü. Pandemi sonrası değişen dünya ilgisini azınlıklara, farklı kimliklere yöneltmiş durumda. En basit hatta klişe diyelim büyüme hikâyesi Uzakdoğulu, Afrikalı, Hintli bir çocuğu konu aldığında ilgi görüyor. Hele bir de göç ile birleşiyorsa ilgi katlanıyor. Farklı kültüre adapte olmanın zorluklarına dair bitmek bilmeyen açlığı yaratan sektör bunun kaymağını da sömürerek yiyor. Konu ile ilgili ne kadar çok kurgu olduğunu bir düşünün. Liseli bir genç kızın Amerika’dan koreye gidip yaşadığı macera dolu netflix yapımlarından göçmenlerin Amerika’ya yolculuğunu anlatan çizgi romanlara kadar hayli geniş bir yelpaze var. Sonu da gelmiyor. Farklı kültürleri anlatma çılgınlığı bir kültür sömürüsü değil mi? Çeşitliliğin getirdiklerine dair de çok şey söyleyebiliriz. En basiti film ya da dizilerde ana kadroya baktığınızda görebileceğiniz koyu tenliler, siyahlar, eşcinseller derken uzayıp giden bir çekirdek var artık. Bu çeşitlilik de kültür sömürüsü hanesine yazılmaz mı? Beyaz olmayan yazara fırsat tanınmasını hicvediyor roman. O fırsatın sonrasında “çeşitlilik” bir sirke dönüşüyor ve kimin ötekileştirilmiş olduğuna nasıl karar verildiğini irdeliyor.

Olayların ana sebebi insanın bitmek tükenmek bilmeyen hasedi: Kıskançlık. Hem her şeyi başlayan hem de her şeyi bitiren kıskançlığın boyutlarının yayıncılık dünyasında ucunun bucağının olmadığını anlatıyor Kuang. Doğal karşılıyoruz. İtirazımız yok. Zaten bütün sektörler öyle değil mi. Kıskançlığın sonraki mertebelerine de değiniyor Kuang. İntikam hırsını, bedel ödetme çabalarını da işliyor peş peşe. Uzaktan bile olsa o kadar eminiz ki bunlardan neredeyse romanın en gerçek yanının bu olduğunu düşünüyoruz. Hem de aksine bizi inandıramaz dercesine. Dolayısıyla kıskançlık, romanın çatısında önemli yer tutuyor ve sağlamlaştırıyor.

Romanın tüm gerilimini yaratan da sosyal medyanın, özellikle de başrolde olan twitter ya da son adıyla X’in gücü ve etkisi. Olayları ve kahramanımızın ruh halini tetikleyen şey, yapılan yorumlar. İleri gidildiğinde adeta dünyadan silecek kadar büyüyen linçlemeler. Etkisinin ne kadar büyük olduğunu bizzat anlatıcımızdan öğreniyoruz. Kuang devreye girerek bunun gelip geçici olduğunu hatırlatıyorsa da romanda merak duygusunu ve gerilimi en çok besleyen sosyal medya kültürü oluyor. Kimin saf tutup tutmadığı, neler yazıp yazmadığı ile başlayan silsile bir süre sonra unutulacak aslında. Üstünde durmaya bile gerek yok. Ama herkes her an hazır gibi yeni bir olay çıkmasını bekliyor. Sarı Yüz vakası ancak yeni bir vaka çıktığında unutulacak. Yeni vakayı da başka bir vaka unutturacak. Bu da böyle bir sonsuz sarmal. Romana verelim sözü: “Twitter’daki kavga dövüşler tabiatları itibarıyla böyle. Sağa sola suçlamalar savrulur, herkesin itibarı yerle bir edilir ve ortalık durulunca tam olarak nasılsa öyle kalır her şey.”

Gelelim yazarlık ve yayıncılıkla ilgili sorulara. Yaratıcılık, telif nerede başlar? Sahiplik? Ölmüş yazarın roman taslağını ciddi bir araştırmayla yeniden yazarak toparlayarak yayıma hazır hale getiren kişi kitabın sahibi midir? Yazarlık, yaratıcılık neresindedir budur? Kaçta kaçıdır? Daha da önemlisi bu intihal midir? Bu bir çalıntı kitap diyebilir miyiz? Soruları dilediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Pek sonuç? Kuang bu meseleyi o kadar iyi işliyor ki tam bir cevap veremiyoruz. Versek de emin değiliz. Oysa peş peşe iki örnek var. Hele ikincisi kanıtlı. Buna rağmen ikilemde kalıyoruz. Romanın bunca tartışılmasının, önemsenmesinin sebeplerinden biri de bu denge bana kalırsa. Her şeyi bildiğimiz halde kendimizden emin bir şekilde çalıntı kitap diyemiyoruz. 

“Yazarın çabalarının kitabın başarısıyla hiçbir alakası yok. Çoksatanlar seçiliyor. Yaptığınız hiçbir şeyin önemi yok. Siz yol boyunca sunulan ikramların keyfini çıkarıyorsunuz yalnızca.”

Yayıncılık dünyasına dair net cümlelerse romanın en iyi kısımlarını oluşturarak konuşulması gerekenleri cesurca tartışmaya açıyor. Kuang, içerden hicivle, alayla yumuşatmaya çalışarak anlatıp yayıncılığın maskesini düşürüyor adeta. Daha çıkmadan bir romanı çok satanlar listesine sokabilecek gücü anlatıyor. Sonrasında olanlar da başka bir sarmal. Yazara uygulanan yeni roman yaz baskılarıyla sürüp giden bir sarmal. Kazananın ve yön verenin yayınevi olduğu bir yapı. Bugünlerde çok satan yazarların ilk romanlarından nasıl doğduğunu okuyoruz bir nevi. Öyle ya; son yılların çok satanları hep ilk romanıyla sükse yapanlar. Çok satanlar listesine bakarsak her ay bir büyük yazar doğuyor. Peki doğuyor mu? Bir sonraki doğuma kadar şöhreti buluyor. Daha yayımlanmadan hatta yazılmadan yapılan yüksek fiyatlı anlaşmalar ve avanslar da işin diğer boyutu. Kuang da bu yollardan geçtiği için inanmaktan başka yol yok. Çıkılan turneler, ödül adaylıkları da bu şablonun diğer adımları. Ki ödüller konusunda romana verelim sözü: “Bu sektördeki ödüller çok saçma ve keyfi; prestij ya da edebi nitelikten ziyade küçük, çarpık bir seçmen grubu huzurunda yapılan popülerlik müsabakasını kazandığımızın göstergesi.” İçeriğinden ve ne anlattığından çok nasıl sunulduğunun önemli olduğu kitaplardan oluşan bir edebiyat dünyası. Peki her şey ne için. Yayınevleri için elbette para. Yazar içinse ne olursa olsun okunmak ve unutulmamak. Romana verelim sözü: “Bir kitap büyük başarı yakalıyorsa sebebi bir noktada herkesin, çok da hikmet aramaksızın, o günlerin kitabının o olacağına karar vermesi mi?” 

Okura dair gördüklerimizse işin diğer boyutu. “İnsanlar kitaplara yazara dair bildiklerini sandıklarını şeylerden kaynaklanan pek çok önyargıyla karşılaşıyor.” diyor Sarı Yüz. O önyargıların boyutu okuyoruz. Oysa bakın Sarı Yüz ne diyor: “Okumak kendimizi başkasının yerine koymamıza imkân tanır. Edebiyat köprüler kurar, dünyamızı genişletir, küçültmez.” Madem okur bu kadar önyargılı köprüyü de Kuang romanla kuruyor.

İşin yazar tarafına da ilk ağızdan şahit oluyoruz. Olabildiğince saf duygularla yaratılan romanın bir ajana verilmesiyle başlayan sürecin neler getirdiğini okuyoruz. Okura gönderilen test baskıları, ön okumalar, reklamlar, pr çalışmaları derken hedef kitleye nasıl ulaşacağının belirlenmesi sürecinin romanın ne anlattığıyla hiçbir ilgisi yok. Nasıl anlaşılacağına dair kaygılarla oluşuyor. Çok okunması değil çok satması için atılan adımlarda yazarın ve kitabın ne kadar törpülendiğini görüyoruz. Bunun sonucunda başarı geliyorsa neler olduğunu roman söylesin bize: “Büyük bir sükse yapan son kitap sizin kitabınız olduğunda ilgi selinin zevkine varıyorsunuz. Kültürel tartışmalara siz yön veriyorsunuz. Edebiyat tanrıları yüzünüze gülüyor. Herkes sizinle röportaj yapmak istiyor. Herkes kendi kitabından övgüyle bahsetmenizi ya da lansmanlarında söz almanızı istiyor. Ağzınızdan çıkan her şey önem taşıyor. Yazma sürecine, başka kitaplara, hatta bizzat hayata dair sansasyonel şeyler söyleyecek olursanız insanlar kutsal kelammış gibi dinliyor lafınızı. Sosyal medyada kitap tavsiye ederseniz ciddi ciddi hemen o gün gidip alıyorlar.” Evet beklenen şöhret ve para geliyor ama sonraki kitap için de aynı sarmala girilecek ki bir süre sonra “yeni bir şey var mı masanda?” ile başlayan sorular hem baskı hem de yönlendirme. Yazarın ne kadar güçlü kalabilirse o kadar kaldırabileceği bir baskı. Yine romana verelim sözü: “Ama sahne ışıklarının altında sonsuza dek kalamıyorsunuz. Daha beş altı yıl önce kitapları çoksatanlar listelerini kasıp kavururken şimdi bir köşede unutulan, imza masalarında yalnız başlarına üzgün üzgün oturup kendilerinden daha genç ve daha cazibeli meslektaşlarının önünde uzayan kuyrukları izleyen yazarlar gördüm.” En olumsuz durumda bile “boşver aldırma, bunlar satışa katkı” diyebileceklerini görüyoruz. Sonuçta yazar hep yalnız, hep tek başına.

Peki yazarlık nerede başlıyor, nerede bitiyor? Sistemin nasıl öğüttüğünü ve sürecin nasıl işlediğini görmek için romana verelim sözü:
“Profesyonel yayıncılığa adım attınız mı birden mesleki kıskançlıklara, gizli kapaklı pazarlama bütçelerine ve muadillerinizinkine kıyasla az gelen avanslara dönüyor mevzu. Editörler gelip kelimelerinize, imgeleminize karışıyor. Tanıtım ve pazarlama ekibi sizin ilmek ilmek ördüğünüz, ince ince düşündüğünüz yüzlerce sayfayı şirin, tek bir tweete sığacak bir meseleye indirgemenizi istiyor. Okurlar yalnızca yazdığınız hikâyeye değil, siyasi görüşünüze, felsefenize, etik konulardaki duruşunuza da kendi beklentilerini dayatıyor. Yazdıklarınız değil, siz ürün haline geliyorsunuz –tipiniz, zekanızın kıvraklığı, hazırcevaplığınız, gerçek dünyada kimsenin iplemediği internet kapışmalarında tuttuğunuz saflar oluyor ürün. Ve piyasa için yazmaya başladınız mı, içinizde hangi hkayelerin yandığının hiçbir önemi kalmıyor. Seyircilerin ne görmek istediği önemli olan…”

Oysa yazarın ne istediğini soran yok. Romana verelim sözü: “Dünya nefesini tutup bir sonraki sözümü duymayı beklesin istiyorum. Kelimelerimin sonsuza kalmasını istiyorum. Edebi ve ezeli olmak istiyorum, öldüğümde arkamda dağ gibi bir sayfa yığını bırakayım ve hepsi şöyle desin avaz avaz: Juniper Song buradaydı ve bize aklındakileri anlattı.”

Hayli cüretkar, cesur ve sürükleyici roman “Sarı Yüz”, yayıncılık dünyasının etikten yoksun dünyasına bakış atarken, tartışmalı konuları usta işi bir kurguyla anlatıyor. Okuduklarımızı nasıl seçtiğimize, neleri aldığımıza ve okuduğumuza tekrar bakarak okurluğumuzu da sorgulamamız gerektiğini düşündürüyor. Son sözü romana vermezsek olmaz: “Biz yazarlar ölümsüzlüğün ötesinde ne isteyebiliriz ki? Hayaletlerin de tek derdi hatırlanmak değil mi?” Hem “Okuru olmayan yazar mı olur zaten?”

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template