♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Burundi Prensesi : İyi İnsanlar ve Dip Balıkları

Milenyum üçlemesi ile önemli bir popülerlik kazanan İskandinav polisiyesi bu çıkışı dizilerle getirmiş ve Amerikan yeniden çevrimlerle bir anda ihracatçı mertebesine de yükselmişti. Kuzey ülkelerinin havası, olaylara hep yukarıdan bakışı, insanlarının da hep çok net oluşuyla İskandinav işleri polisiye sevenler için neredeyse bir bağımlılığa doğru yürüyor. Şimdilik dizi ve filmlerle tatmin olmaya çalışanların gördüğü roman açığı da artık giderek kapanıyor. İskandinav polisiyesi damarı artık dilimizde de giderek genişliyor. Kjell Eriksson’un romanı “Burundi Prensesi” revaçtaki türe yeni bir soluk getiriyor.

1952 doğumlu İsveçli yazar Karl Stig Kjell Eriksson’un yedinci romanı “Prinsessan av Burundi” 2002 yılında yayımlanmış. Ülkesinde yılın romanı ödülleriyle taçlanmış. 1999’da dördüncü romanı “Den upplysta stigen” ile başlayan Ann Lindell serisinin dördüncü romanı. On romanlık serinin dünya dillerindeki ilk adımı olarak ününü duyurmuş. 2007’de İngilizce çevirisiyle dünyaca tanınan yazar haline getirmiş Eriksson’u. Hemen belirtelim okur için seri durumu hiç fark edilmiyor bile. Lindell bebekli bir dedektif olarak izinde ancak romanın yarısından sonra dahil oluyor olaylara. 

Uppsala, sert geçen kış mevsimi ve noel arifesindeyiz. Bıçaklanmış bir adamın cesedi kar küreme alanında bulunur. Şehirdeki herkesin tanıdığı bir sima, bir eş ve baba olan adamın öldürülmesi herkes için şaşırtıcıdır. Kabarık sabıkalı bir adamdır ama işsizdir. Eskinin usta kaynakçısı, şimdinin ünlü akvaryumcusudur. Böyle bir adamı kim niye öldürmek ister sorusunun peşinden gideriz...

Romanın türe getirdiği yeni soluk özellikle nordik polisiyeyi dizilerle tanıyıp sevenler için haz verecek anlatımı, kurgusu ve bakış açısı. Mükellef bir sofra gibi “Brundi Prensesi”. Sofradaki her şeyin üreticisinin hayat hikayesi hakkında bilgi sahibi olduğumuz, yemeklerdeki her malzemenin buraya kadar nasıl geldiğinin öyküsünü öğrendiğimiz mükellef bir sofra bu. Üstelik sofraya da hep geniş açıyla yaklaşan bir roman... 

Eriksson cinayeti bölgenin huzuru ve sosyolojik çözümlemeleri için kullanırken tepkileri de buna paralel olarak veriyor. Cinayet haberi gazetede kendisine şöyle yer buluyor: “Şiddet ve korku şehri. Hareketli öğrenci yaşamı, saygın eğitim gelenekleriyle durgun, huzurlu bir üniversite şehri görüntüsü gitgide daha fazla şiddet görüntüsüyle yer değiştiriyor. İç çekişmelerle bütçe kısıntılarından bezmiş polis ne yapacağını bilemiyor.” “Kim bir insanı bıçakla öldürür?” sorusuna “ancak sadist biri” cevabını vererek cinayeti araştıran bir polisiye bu. Bu sadistler komşumuz, akrabamız, sıra arkadaşımızdı bir zamanlar. Şüphelilerden birinin bir kadını taciz etmesiyle oluşan üçlü de bu sosyolojik derinliği sağlıyor. Üçünün de okul arkadaşı olduğunu öğrenen polis vasıtasıyla yazar toplumun, sistemin etkisine değiniyor: Bugün okul dağıldığında ortalıkta gördüğümüz çocuklar yarın belki birer katil, hırsız vs. olacak. Üzerimize düşenleri yapmalıyız.

Akvaryum metaforunu kullanan Eriksson, insanları da iyi insanlar ve dip balıkları olarak sınıflandırıyor. Bu balıkların dibe itilmesinde sistemin ne kadar payı olduğunu da sık sık sorguluyor. Suçlunun kim olduğunun gerçekten önemi olup olmadığını soruyor. Dedektiflerin araştırmaları sırasında vatandaşların polise gösterdikleri tepki de benzer tonda. Kurbanın eşi “Sınırlarda yaşamak, yine de hayattan zevk almaktır” diyerek hayıflanırken, Lindell de “Hiçbir meslektaşım çok yönlü değil. Bazıları bu kelimenin ne demek olduğunu bile bilmez. Onlar sadece çalışır.” diyerek çalıştığı kurumu sorguluyor.

Cinayetin açtığı kapıdan giren ama bunun sadece bir örnek olduğunu vurgulayan Brundi Prensesi, katilin kim olduğunun önemsiz bir detay olduğunun altını çiziyor. Yaşanan yer eğitimli bir bölge olsa da, hayallerinin peşinde sınırda yaşayan insanların bu koca akvaryumda giderek diplerde yüzmeye mahkum olduklarını belgeliyor. Suyu bulandıran ve kirleten sistem oldukça bir katil ve kurban hep olacak. Cinayeti çözebilmek için kurbanın hayatını mercek altına alsak ne fayda... “O insanlara hayattayken bu ilgiyi göstersek ne olurdu?” sorusunu okurun kucağına bırakan bir şaheser polisiye.

Burundi Prensesi / Kjell Eriksson
Çevirmen: Müge Kızıltuğ
Labirent Yayınları, Ocak 2016
Sayfa Sayısı: 368
25 TL


Share this:

Post a Comment

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template