♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

3391 Kilometre: Mantıktan Uzakta

Cuma, Temmuz 12, 2024

Wattpad platformunun başlamasıyla oluşan okur profili konusunda kafalar hep karışık. Ortalamanın üstü okurların görmezden geldiği hatta zaman zaman küçümsediği, aşağıladığı kitaplar olarak adlandırılıyorlar. Göz ucuyla bakılan, ciddiye alınmayan bu romanların konuları da genellikle aynı… Okurun nabzına şerbet veren romanlar desek de defalarca baskı yapıyor, imza günlerinde uzun kuyruklar oluşuyor. Üstelik kitapların çoğunluğu ciltli, bazılarının özel kutusu falan bile var ve ortalamadan daha yüksek etiket fiyatları. Artık küçümsenemeyecek kadar büyüyen okur kitlesinin sevgisinin son noktası da uyarlamalar oluyor haliyle. “3391 Kilometre” böyle doğmuş bir film. Beyaz Alkoç’un aynı adlı romanından uyarlanan film 12 Ocak’ta vizyona girmiş ve yaklaşık bir milyon kişi tarafından izlenmişti. Bu başarı üzerine devam romanı “Sıfır Kilometre”nin de duyurusu yapıldı. Sahi, bunca gürültü neden koptu diye düşünüp temkinli yaklaşırken Amazon Prime imdadımıza yetişti. “3391 Kilometre” platformda yerini aldı.

Oldukça üretken bir isim olarak Beyaz Alkoç’un romanından uyarlamayı Fulya Özcan kotarmış. Exxen dizisi “Hükümsüz” ve olaylı film “Garip Bülbül Neşet Ertaş”ın ardından üçüncü senaryosunda. Yönetmen koltuğundaysa oldukça komik bir durum var. Bir Deniz Enyüksek filmiymiş bu. İlk yönetmenlik deneyimi için oldukça iddialı bir giriş olmuş. Bir sineması, dili varmış da adı filmi tanımlayacakmış gibi yazdırmış jeneriğe ve bilimum yere. Oyuncu kadrosu da gayet mütevazı. Esas kızımızı “Prens” dizisiyle radarımıza giren Derya Pınar Ak canlandırırken, esas oğlanı da “Ömer” dizisiyle tanınan Ahmet Haktan Zavlak canlandırıyor. Başka oyuncu ismi saymaya gerek yok zira senaryo zaten ikili arasında geçiyor. Yan öykü de olmadığı için başka karaktere ihtiyaç duyulmamış. 

Son derece klişe, ortalama bir kız ile aynı ortalamada bir oğlanın uzak ilişkisini anlatıyor “3391 Kilometre”. İnternet üzerinden tanışıyorlar. Kızımızın adının İzmir olması sürekli kafamıza çakılıyor. İzmir gibi özgürmüş, şuymuş, buymuş… Oğlanın adı da tesadüfe bakın ki Ege… Tabii yerseniz. Egenin İzmir’i diye tanımlanacak bir ilişki yaratmış yazar işte. Oğlan Fransa’da Kız İstanbul’da olunca aralarında 3391 Kilometre de herkeslere dert olsun istenmiş işte. Ortada öyle özgün bir fikir yok. Hatta oldukça muhafazakar, konsantre bir ilişki. Hemen hemen üstünde hiç düşünülmeden, fonksiyonsuz yaratılmış yan karakterle donatılmış bir halka var. Kızımızın babası asker mesela… Nedenini hiç bilmediğimiz gibi bir işlevi de yok. Annesi neci peki derseniz cevap yok. Bir trafik kazasında ölüyorlar çok geçmeden zaten. İzmir’in de bir karakter derinliği yok. Gayet ortalama, sıradan bir kız olduğu halde hiç arkadaşı olmayan yalnızlıktan muzdarip biri. Çilli bir kızı kim beğenirmiş ki zaten. Kendisini ilk önce Can Doğan olarak tanıtan ama sonra Ege olduğu ortaya çıkan oğlan da 19 yaşında ve yalnız. Nedenini sonra öğreneceğimiz üzere Fransa’da tek başına yaşıyor. Aralarındaki uzak ilişki “artık uyu” mesajıyla başlıyor. “Yarın bana yazacaksın” iddiasıyla ilerliyor ve mesajlaşmalarla ilerliyor. Sıradan, olabildiğince basit, klişeler, beylik laflar, paylaşımlar derken yaratıcılık yoksunu bir ilişki. En sıradan ilişki bile bu kadar yoksun olamaz. Hiç aşık olmamış insan bile inanmaz buna. 

Kavuşmanın mümkün olmadığı gibi yansıtılan ilişki hemen hemen olaysız ilerleyip gidiyor işte. Filmde neler oluyor derseniz bir şey yok. İncir çekirdeğini doldurmayan meselelerle bir şekilde zamanı kolayca eriterek ilerliyor film. Ege’nin sırrı ortaya çıktığında da “çüş artık” diyorsunuz. Bu mudur yahu? Bu kadar salakça bir şey çıkması iyice tüy dikiyor. Bir polisiye yeltenmesi, şaşırtma denemesiyle finale erişiyor ki evlere şenlik.

Maalesef ancak geri zekalıların sevebileceği bir konuya sahip “3391 Kilometre”. Karakterlerin yapaylığı, kıskançlık krizi gibi saçmalıklar, nedensiz uzaklaşmalar gibi son derece bayağı ve yüzeysel bir bütün yaratılmış. Oyunculuklara ya da yönetmenliğe bir şey demek yersiz olur o yüzden. Zira eldeki malzeme bu. Peki nasıl olmuş da bu kadar okunmuş ve izlenmiş sorusunun cevabını ben bulamadım. Lakin burada bir şerh de düşmek gerekiyor. 

2019’da yayımlanmış roman 472 sayfaymış. Bu kadar berbat olduğunu düşünmek istemiyorum. Kolayca okunduğundan, akıcı olduğundan şüphem yok. Ama en azından vasat da olsa bir kurgusu bir mantığı olsa gerek. Makul bir olay örgüsü olmalı. Madem bu kadar popüler ve seviliyor diziye uyarlanması daha mantıklı olurmuş. Bu şekilde 109 dakikalık süresine her şey aceleye geliyor gibi. En azından biraz daha sağlam bir dramatürjisi olurdu.

Ancak kafatasında beyin yerine sünger taşıyan yaşam formlarına bir şey ifade edebilecek 3391 Kilometre yılın en gereksiz ve kötü filmi olma adayı diyeyim daha fazla uzatmadan. Sadece meraklısına hitap eden film deyip uzaklaşmak en doğrusu.
 

Ezgi Karaşin'in yalnızlığıyla direnen kadınlar için yazdığı ikinci romanı "Benimle Beraber" Masa Kitap etiketiyle raflarda!

Çarşamba, Temmuz 10, 2024

Genç kız, anne, anneanne…

Her birey dönemlerinin kendilerine sunduğu kültürel ve toplumsal yaptırımlardan etkilenir. Hayatları, ayrışmak ve bağlarına sahip çıkmak arasında tercih gerektirirken yaşananların etkisinden kaçabilmek mümkün olacak mıdır?

Benimle Beraber, hepimizin hayatından bir kesit barındıran modern zaman yüzleşmesi…  Masa Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.

KİTABA DAİR
Üç kuşağın yaşadıklarının anlatıldığı roman, toplumun zamanla değişimi ve bireylerin kimlik arayışlarına odaklanır. Başkaldırıya kimi insanlar erken başvurur kimisi de geç kalır. Köklerinden kopamayan Sevim Hanım’ın, kızları Nermin ve Zerrin’le arasındaki ilişki; torun Selin’in hayatında bambaşka izler yaratır. Tüm karakterler kendi hikâyelerini yaşarken, Türk toplumunun yarattığı kimlik kodları da üzerlerine yapışmıştır. Türkiye’de anne olmak, kadın olmak, eş olmak, kız çocuğu olmak doğuştan gelen bazı beklentilere gebedir her zaman. Bu beklentileri kırmaya çalışan dört kadınlı bir toplum romanı Benimle Beraber. Ne başı ne sonu olağandır. Bu coğrafyadaki tüm kadınların hayatlarında olduğu gibi “kendi gibi olma” hakkının duvarları karakterler için de kalındır. Sayfalar boyunca sınırlar zorlanır, tabular aralanır, kalpler daima başkaldırır ama bir gerçek göz ardı edilmiştir: Evden çıkmak mümkün değildir, ne kadar uzağa giderseniz gidin her daim eve geri dönülecektir. 

KİTAPTAN BİRKAÇ ALINTI
“Hayat böylesine başı ve sonu belli olan bir sahneyse tüm bu çaba nedendi? İnsanlar neden çocuk doğuruyorlardı mesela, ölümü neden kimse aklına getirmiyordu? Ebeveynler en kutsal sevgiyle tanınırken böylesine acıya bir canı maruz bırakmak o sevginin neresindeydi? Anne ve babanın evladının ölümünü görmemeyi dilemesi, kişiyi bu acıdan azade mi kılıyordu?”

“Bazı aydınlanmalar vardır. İnsan istekleri ve yaşadıkları arasındaki farkın büyüklüğünün ayrımına varır. Bir zamanlar parmak ucu kadar yakın görünen o ihtimallere ulaşmak, büyük bir çaba gerektirmektedir.”

“Kişinin hayatta kalabilmesi için para kazanma gerekliliği, ekonomik olarak kendini güvende hissetmemesi; hayattan aldığı tadı, insanlarla kurduğu ilişkilerini, geleceğe karşı bakışını etkilerdi.”

ARKA KAPAK YAZISI
Duygulardan kaçmak için elleri ve zihni işler tutmak, insanın varoluşundan beri kabul gören bir eylemdir. Her daim yapılacak işleri, büyük sorumlulukları olanlar hassasiyetleri yok saymayı çok iyi becermezler mi? Sonuçta yaşam, istikrarlı bir çaba gerektirir. Gayret eksik olduğunda deneyimlenen, tek yöne akan bir nehirde salınmak değildir; akıntı ve fırtınalarla dolu bir denizde yolunu bulma çabasıdır yaşam.

Yeni bir gün çeşitli ihtimalleri kapsayarak her anında dönüşüm ve sonucunda değişimi barındırır. Her hareket bekleyen bir tohumu uyarır, gelişmesi için örtülü mesajlar gönderir. Koşullar uygun olunca uyuyan tohumlar canlanır. Gece güne döner, gökyüzü aydınlanır.

Sonucunu düşünmeden yapılan eylemler gerçek iyiliktir. Ötesi ancak perdelenmiş menfaat beklentisidir.

Kişi ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın bir gün hepsi biter. İyi bir insan olmak, elde kalan tek şeydir.

Bu roman; Nermin’in, Selin’in, Zerrin’in ve Sevim’in iyi olma, tüm olan bitene karşı iyi kalma hikâyesidir.

#EzgiKaraşin #BenimleBeraber #Adana #Kadın #HayalveHakikat #Aldatma #Evlilik #Aileİlişkileri #Umut #Vazgeçiş #Vedalar #Ölüm #Ayrılık

Benimle Beraber / Ezgi Karaşin
Dizi / Tür: Roman
Yayım Tarihi: Temmuz, 2024
Sayfa Sayısı: 236
Fiyat: 240 TL (KDV’den muaftır.)

Naci Görür'ün nehir söyleşisi "Sesimi Duymayan Kaldı mı?" Masa Kitap etiketiyle raflarda...

Çarşamba, Temmuz 10, 2024

Deprem bilinci oluşturma mücadelesiyle tanıdığımız Prof. Dr. Naci Görür’ün hem hayranlık uyandıracak hayat hikâyesini hem de halkı için çabalayan duruşunu samimi şekilde anlattığı nehir söyleşisi “Sesimi Duymayan Kaldı mı?” çıktı. Gazeteci Semin Gümüşel Güner ile Ayşe Karabat’ın hazırladığı kitap, Masa Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.

KİTABA DAİR
Elazığ’da marangoz bir babanın ve okuma yazma bilmeyen bir annenin oğlu olarak doğup da dünya literatürünün tanınan jeologlarından olmayı başaran Naci Görür, bunu Atatürk Cumhuriyeti’ne borçlu olduğunu düşünüyor. Küçük yaşlarda başladığı mücadelesini bilimle birlikte sürdürmüş, hem Türkiye’ye hem dünyaya olan katkılarını halkı için, Cumhuriyet için yapmış, bunun için yaşamış ve yaşamaya devam eden bir bilge Naci Görür. Bu kitapta yaşam mücadelesine iyi niyetini, insana hizmet etme bilincini, doğa sevgisini, bilime olan tutkusunu ve bu tutkudan aldığı verimi, çalışmalarını, deprem gerçeğini, kimi jeolojik bilgileri, ülkemizle ilgili endişelerini, akademiyle ilgili görüşlerini anlatıyor. Yanı sıra yaşamı boyunca onu heyecanlandıran, güldüren, ağlatan, korkutan yani anlayacağınız onu hayata tutunduran ve bağlayan anılarını da okurlarla paylaşıyor. Daha genç yaşta benimsediği bilim insanı bilincini, dürüst ve halkı için çabalayan duruşuyla bizlere gösteriyor. Bu kitabı kapattığınızda Naci Görür’ün kişisel görüşlerinden, yer yer eleştirilerinden, hayat hikâyesinden nemalanmak kitabın hedeflerinden yalnızca birkaçı. Ondan öğrendiklerimizi özümsemek ve bilinçli bir vatandaş olma sorumluluğu da elbette biz okurlara kalıyor.

KİTAPTAN ALINTILAR
“Cumhuriyet ülkene ve milletine sahip çıkmak, insanları eğitmek, topluma hizmet etmek, okumak, yaptığın işte uluslararası standartların üstüne çıkmak demektir; çağdaşlığın, çağdaş bir toplum olmanın, bir ülke kurmanın, var olmanın bir yoludur.”

“Üniversite bilim insanlarının yeridir, karargâhıdır. Orada her şey bilimle ölçülür. Orada atama da yükseltme de değerlendirme de bilime göre yapılır.”

“Hayatımız boyunca mücadele, kavga. Ama mücadele ve kavga hep çağdaşlıktan yana, bilimden yana, liyakatten yana. Aksi hiç olmamıştır.”


ARKA KAPAK YAZISI
Bu kitapta talihsiz ve yoksulluk içinde Elazığ’da hayata başlayan, karşılaştığı zorluklara çözümler üretebilme yeteneği gösteren bir çocuğun yaşam hikâyesini okurken duygulanacaksınız.

Naci’nin hedefi saygın, donanımlı, evrensel bilim camiası tarafından tanınan ve her zaman bilimin içinde yer alan bir bilim insanı olmaktı. Bunu, yaptığı araştırmalar, özgün projeler ve bilimsel yayınlarla başardı.

Naci, İTÜ Maden Fakültesi Dekanlığı, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Başkanlığı, birçok ulusal ve uluslararası proje liderliği gibi görevleri yürütürken genç araştırmacıları desteklemeye ve bulunduğu konumu daha üstlere çıkarmaya öncelik vermiştir. Doğru bildiği konularda taviz vermeyen ısrarcı ve mücadeleci yapısı, onun en belirgin özelliğidir.

Kitapta yaşamöyküsüyle birlikte Türkiye’deki bilimsel ortamın durumu, dünyadan ilginç jeoloji örnekleri, depremle ilgili Marmara Denizi’nde yapılan uluslararası jeolojik ve jeofizik araştırmalar hakkında verdiği bilgiler aydınlatıcı niteliktedir.

Naci’nin deprem konusundaki duyarlılığı bu kitapta ayrıntılı bir şekilde ön plana çıkmaktadır.
Remzi Akkök

#SesimiDuymayanKaldıMı #NaciGörür #Bilim #Jeoloji #Deprem #Akademi #Mücadele #Cumhuriyet #Türkiye

Sesimi Duymayan Kaldı mı?
Yazar: Naci Görür
Söyleşi: Semin Gümüşel Güner, Ayşe Karabat
Dizi / Tür: Nehir Söyleşi
Yayım Tarihi: Temmuz, 2024
Sayfa Sayısı: 236
Fiyat: 240 TL (KDV’den muaftır.)

Macar edebiyatçı Géza Ottlik’in tek romanı Can Yayınları etiketiyle ilk kez Türkçede

Çarşamba, Temmuz 10, 2024

1956 Macar Ayaklanması’ndan üç yıl sonra yayınlanan ve ülkede edebî bir sansasyon olarak kabul edilen Géza Ottlik’in tek romanı Sınırdaki Okul, Türkçede ilk kez Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor. On yaşlarındaki üç erkek çocuğun askerî okulda uğradığı şiddeti konu alan eser, 20. yüzyılın en iyi Macar romanlarından biri olmasının yanı sıra bir toplumun psikolojik okuması niteliğinde.

Géza Ottlik’in kaleme aldığı ve Macar Ayaklanması’ndan üç yıl sonra 1959 yılında yayımlanarak, ülkede edebî bir sansasyon yaratan Sınırdaki Okul, okurla buluşuyor.

20. yüzyılın en iyi Macar romanlarından biri olarak kabul edilen ve Ottlik’in başyapıtı görülen eserde, hikâye 1920'lerin Macaristan’ında geçiyor. On yaşlarındaki üç oğlan çocuğunun –Bébé, Szeredy ve Medve– akranlarıyla birlikte Avusturya sınırındaki bir askerî okulda bir araya gelmelerini konu alan kitapta, demirden disiplinle örülmüş askerî eğitimin karanlık yüzüyle karşılaşan çocuklar, kısa süre içinde burada ailelerinin yanında öğrendikleri hiçbir şeye –nezakete, şefkate, tevazuya– yer olmadığını anlarlar. Şişman ya da miyop olan, kekeleyen ya da memleket özlemiyle ağlayan, kuralları sorgulayan herkes baştan kaybetmiştir. Böyle bir atmosferde, çocukların masumiyetlerini yitirmesi ve hayatta kalmak için birtakım seçimler yapması kaçınılmazdır. 

“Otuz dört yıl boyunca en iyi dostumdu ama bunları hiçbir zaman konuşmadık. Beni de dövdüler Szeredy’yi de, hepimizi. Hepimiz sonunda itaat etmek zorunda kaldık. Ama bunları ileride ne Medve’yle ne Szeredy’le ne Énok Gereben’le ne de başkalarıyla konuştuk. Asla kendimizden ya da dünyanın halinden utandığımızdan değil, ilginç olmadığı için, önemli bulmadığımız için. Bütün bunlar sonunda hiçlere karıştı, hiç oldu ve tam da bir daha asla konuşulmaması için hiçe dönüştü.”

#macaredebiyatı #birey #toplum #hiyerarşi #eğitim #masumiyet #itaat 

GÉZA OTTLİK, 9 Mayıs 1912’de Budapeşte’de doğdu. Askerî okul eğitimlerinden sonra, 1931-1935 yılları arasında Budapeşte Üniversitesi’nde matematik ve fizik öğrenimi gördü. Eşsiz bir briç oyuncusuydu. Kısa bir süre Macar radyosunda çalıştı. 1945’ten 1957’ye kadar Macar PEN Kulübü’nün sekreterliğini yaptı. Siyasi nedenlerden ötürü eserlerini yayımlayamadığı için hayatını çevirmenlik yaparak kazandı. Ağırlıklı olarak İngilizceden (Charles Dickens, George Bernard Shaw, John Osborne, Evelyn Waugh) ve Almancadan (Thomas Mann, G. Keller, Stefan Zweig) çeviriler yaptı. 20. yüzyılın en büyük Macar romanlarından biri kabul edilen Sınırdaki Okul kitabıyla Macar düzyazısının “nihai otorite”si olarak anılmaya başladı. 9 Ekim 1990’da Budapeşte’de öldü.

Sınırdaki Okul / Géza Ottlik 
Çevirmen: Gün Benderli 
Yayınevi: Can Yayınları  
Dizi: Modern
Tür: Roman
Sayfa Sayısı: 456
Fiyatı: 350 TL  

Milan Kundera, Rehin Alınmış Bir Batı’da bu kez yakın dönem Avrupa tarihine ayna tutuyor

Çarşamba, Temmuz 10, 2024


Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Ölümsüzlük, Kimlik gibi tüm dünyada severek okunan eserleri kaleme alan ve kitapları kırktan fazla dile çevrilen Çek asıllı yazar Milan Kundera, bu kez Rehin Alınmış Bir Batı’yla yakın dönem Avrupa tarihine ayna tutuyor. Kundera gençlik döneminin ürünü olan eserinde, Çekoslovakya ve Ukrayna gibi Orta Avrupa’daki “küçük uluslar”ın Batı kültürüyle ilişkilerine odaklanıyor ve bu ülkelerin kültürel kimliklerinin gitgide daha fazla tehdit altında olduğunu savunuyor.

Çek asıllı yazar Milan Kundera, yakın dönem Avrupa tarihine ayna tutan eseri Rehin Alınmış Bir Batı: Ya da Orta Avrupa'nın Trajedisi ile Can Yayınları Modern dizisinde okurla buluşuyor.

Prag Baharı’nın sivrilen isimlerinden biri olması sebebiyle Çek vatandaşlığından çıkarılan Kundera’nın gençlik döneminde kaleme aldığı eseri, 1967’de Prag Baharı’nın ortasında, Çek Yazarlar Birliği’ne verdiği “Edebiyat ve Küçük Uluslar” başlıklı konferans ile 1983 yılında Le Débat dergisi için yazdığı “Rehin Alınmış Bir Batı ya da Orta Avrupa’nın Trajedisi” makalesini bir araya getiriyor. 

Genç Milan Kundera, Rehin Alınmış Bir Batı’da Çekoslovakya ve Ukrayna gibi Orta Avrupa’daki “küçük uluslar”ın Batı kültürüyle ilişkilerine odaklanırken, kültürel kimliklerinin giderek daha fazla tehdit altında olduğunu savunuyor. 

#çekedebiyatı #avrupa #tarih #sürgün #miras #kimlik #edebiyat #ulus


Rehin Alınmış Bir Batı: Ya da Orta Avrupa'nın Trajedisi / Milan Kundera
Çevirmen: Ebru Erbaş
Yayınevi: Can Yayınları  
Dizi: Modern
Tür: Deneme
Sayfa Sayısı: 64
Fiyatı: 95 TL 

Zeynep Galipoğulları’ndan Astrolojinin Hayatları Nasıl Etkilediğini Anlatan Roman: Merkür’ün Kadar Konuş Jüpiter’in Kadar İste

Salı, Temmuz 09, 2024

Sen ne hissedersen hisset, ne istersen iste; Merkür’ünün enerjisi gibi düşünür, iletişim kurabilir ve de Mars’ının yerleşimi gibi hareket etmeye meyilli olursun.

“Merkür’ün Kadar Konuş Jüpiter’in Kadar İste”, astrolojinin hayatları nasıl etkilediğini bize eşsiz bir kurguyla anlatırken okuru,  birbirine sarmaşık misali dolanmış insanlar, yaralar, umutlar, kesişen yollar ve değişen hayatlarla buluşacağı, her karakterde göksel etkinin işaretlerini göreceği gizemli bir yolculuğa davet ediyor.

Astrolog Zeynep Galipoğulları, her bir burcun pastanın 12 eşit diliminden biri olduğuna dikkat çekerken, tüm burçların ne kadar benzersiz ve bununla birlikte birbirlerini nasıl tamamladıklarının da olay örgüsü içerisinde bize ustalıkla aktarıyor. 

Her bir burcun kendine ait güçlü kasları ve gölge tarafları vardır diyen yazar Galipoğulları, okura “Senin varlığın bir enerjidir”  diye seslenirken “hangi enerjileri giyinerek geldiyse insan bu dünyaya, onların güçlü taraflarını barındırır, tuzaklarına düşmeye de meyilli olur “diye de ekliyor. 

Astrolog Zeynep Galipoğulları’nın kaleme aldığı Merkür’ün Kadar Konuş Jüpiter’in Kadar İste Destek Yayınları etiketiyle tüm kitabevlerinde…

Arka Kapak Yazısı:
Sen ne istersen iste Merkür’ünün enerjisi gibi düşünür, Mars’ın gibi hareket etmeye meyilli olursun.
Bir vakitten sonra tekrar tırtıl olamazsın. Kanatların çoktan çıktı.
O kozayı ördün, içine girdin. Artık onu yırtıp uçmak zorundasın...
İnsan kaderini tayin edebilir mi?
Geçmişin karanlık sır perdelerini arayabilir ya da geleceği bilebilir mi?
Daha da önemlisi ne yaşadığını yorumlayıp kendini daha iyiye doğru evriltebilir mi?
Eğer olmakta olan her şeyde gökyüzü ve yıldızlarla bir eşzamanlılık varsa ve insan, burçlarla ruhlar arasındaki kadim anlaşmayı çözebilirse, neden olmasın!

Merkür’ün Kadar Konuş Jüpiter’in Kadar İste, astrolojinin gizemli kapısını aralayan ve onun hayatımıza nasıl dokunduğunu anlatan bir roman. Bu kitapla birbirine sarmaşık misali dolanmış insanlar, yaralar, umutlar, kesişen yollar ve değişen hayatlarla buluşacak, her karakterde göksel etkinin işaretlerini ve kendinizi göreceksiniz.

Bu roman kendini arayan herkes için...

Yazar Hakkında:
Zeynep Galipoğulları, 1980’de İzmir’de doğdu. Gazi Üniversitesi Makina Mühendisliği’ni bitirdikten sonra yurtiçi ve yurtdışında, yerli ve yabancı firmaların satınalma, satış ve pazarlama faaliyetlerini yürüttü. Astroloji ve kadim bilgilere olan merakıyla çıktığı yolda sayısız eğitimler aldı. Edindiği tüm bu kıymetli bilgiler ve fark edişlerin ışığında kendi iç dünyasında hikayeleştirdiği ‘Merkür’ün kadar konuş, Jüpiter’in kadar iste!’ romanını yazdı. Aktif olarak Brezilya’da yaşamaktadır. Halihazırda ‘astrology_works’ instagram hesabından günlük ve dönemsel göksel hareketleri yorumlamaktadır.


Merkür’ün Kadar Konuş Jüpiter’in Kadar İste / Zeynep Galipoğulları
Türü: Astroloji
Yayınevi: Destek Yayınları
Sayfa Sayısı: 288
Fiyatı: 260 TL

Gelmiş Geçmiş En İyi Mangalardan Biri Olarak Kabul Edilen “Berserk” Şimdi Türkiye’de!

Salı, Temmuz 09, 2024

Yayıncılıkta 2024’ün en görkemli olaylarından biri olduğunu düşündüğümüz “Berserk”e sonunda kavuşuyoruz. 40 ciltlik kült manga dünyada o kadar çok sevildi ki uyarlamalarıyla da bu kitleyi büyüttü. Büyük bir boşluğu doldurmak üzere raflarda yerini alması mutluluk verici. Mangaya ilgi duyan herkese ısrarla önererek pası bültene atıyorum.

Çıktığı tarihten beri yayınlandığı her ülkede en çok okunan mangalardan kabul edilmiş Berserk, şimdi Türkiye’de! 

Japonya’da 2009 yılındaki bir araştırmada derece alan ve şimdiye kadarki en başarılı manga serilerinden kabul edilen Berserk. Dark Horse Comics’in 2 milyondan fazla satarak tüm zamanların en çok satan ürünü olduğunu açıkladığı seri; animeye, diziye, video oyununa ve hatta film üçlemesine de uyarlanarak rekora koşmaya devam ediyor.

Orta Çağ’dan kalma Avrupa’dan ilham alan karanlık bir fantezi dünyası; özgür irade, kader, geçmiş, adalet, insan ilişkileri… Tüm dünyada büyük yankı uyandıran serinin 3 kitabı birden Athica Books etiketiyle tüm kitapçılarda.  

Eser Adı: Berserk 1, Berserk 2, Berserk 3
Orijinal Adı: Berserk
Yazar Adı: Kentaro Miura
Çizer Adı: Kentaro Miura
Türü: Manga
Yayınevi: Athica Yayınları
Sayfa Sayısı: 232
Etiket Fiyatı: 158, 158, 158 TL

A Family Affair: Mutluluktan Zarar Gelmez

Pazartesi, Temmuz 08, 2024

Kadın oyunculara yönelik taciz skandallarının ortaya çıkmasıyla başlayan ve #metoo hareketiyle ile tüm dünyayı saran süreç Hollywood’un kadınları hatırlamasını sağlamış durumda. Çoğunlukla korku filmlerinde en son hayatta kalan ve biyografilerde hayranlık uyandıran karakterlerden ibaret olan kadınlar hep genç ve güzel olmak zorundaydı. Hareket sonrası oluşan rüzgârdan nemalanmak isteyen yapımcıların hedefinde şu sıralar orta yaş kadını var. Çocuklu dul kadınların hayata yeniden atılmasını, kendine yeniden zaman ayırmasını, artık kendisini daha fazla düşünmesini işleyen filmler ardı ardına gelmeye başladı. Mayıs ayında Amazon’da vizyona giren “The Idea of You”nun hemen ardından hemen hemen benzer konulu “A Family Affair”in gelişini başka neye yorayım bilemedim. Küçük değişikliklerle karbon kopyası olan film “Bir Aile Meselesi” adıyla 28 Haziran’da Netflix’te izleyiciyle buluştu.

Senaryosunu adını ilk işinde olan bir kadın Carrie Solomon’un kotardığı filmin yönetmen koltuğunda Richard LaGravenese oturuyor. Setlere on yıl sonra geri dönüş yapan LaGravenese, özellikle doksanlı yıllara damga vurmuş bir usta. 1991 yapımı “The Fisher King / Balıkçı Kral”ın senaryosuyla büyük çıkış yaptıktan sonrasını da iyi getirerek o dönemin aranan isimlerinden olmuştu. “The Bridges of Madison County” ve “The Mirror Has Two Faces”in senaryolarına da imza attıktan sonra ilk yönetmenlik denemesine de 1998’de “Living Out Loud” ile soyunmuştu. “Beloved”, “Water for Elephants”, “Freedom Writers” ve “P.S. I Love You”dan sonra yolu popüler bir romana da denk düşmüştü. “Beautiful Creatures” ile kendi evreninden uzaklaşarak beklenenin altında kalınca “Behind the Candelabra” ile durumu toparlamıştı. Ne olduysa ondan sonra oldu diyebiliriz. 2014 yılında dört yapıma imza attı. İlk ve tek dizisi “The Divide”, Coen biradelerle birlikte yazdığı “Unbroken”, yeniden çevrim için “Dangerous Liaisons” senaryoları ve yazıp yönettiği “The Last Five Years” ile başlayan düşüşün devamı da 2016’da “The Comedian” ile gelmişti. Uzun aranın ardından tam da kendisine göre bir filmle dönmüş. Bir Netflix yapımı için doğru tercih olduğuna şüphe yok. Zira gişe riski olmadan kaldırılabilecek bir yük artık platform işleri. Öte yandan bu oyuncu kadrosuna da böyle bir isim yakışırdı zaten. Nicole Kidman, Zac Efron, Joey King, Kathy Bates ve Liza Koshy’den oluşan beşli hayli sağlam. 

Konuyu Netflix’ten alalım: “İdare etmesi zor ve sizi ciddiye almayan bir film yıldızının asistanı olmaktan daha kötü ne mi olabilir? Kendisinin annenize âşık olduğunu öğrenmek!” Kısaca özetlenen bu konuyu açmanın çok da anlamı yok esasen. Bir film yıldızı var karşımızda. Aksiyon filmleriyle gündemde olan yıldız oyuncu Chris Cole fazlasıyla tuhaf bir tip. En azından özgün bir karakter yaratılmaya çalışılmış ve kısmen de başarılmış. Devam filmin senaryosunu beğenmeyen, izole yaşayan, markette rahat rahat gezemediğinden yakınan, zaman zaman buhranlı, çokça egoist ve narsist bir adam. Asistanı Zara ile ilişkisi de sürekli kavga ve kovma tehditleriyle kör topal ilerliyor. Zara’nın film sektöründen yükselme idealleri için dişini sıkmasının sonuna geldiğinde istifa etmesiyle başlıyor her şey. Chris özür dilemek üzere evine gittiğinde Zara’nın annesi Brooke ile karşılaşıyor ve çok etkileniyor. Seyirciye romantizmden önce komediyi verme anları da böylece ortaya çıkıyor. İçkinin de etkisiyle Chris ile Brooke’un yakınlaşmasının sonu Zara’nın onları yatakta basması oluyor. Böylece bir aile meselesi doğuyor işte.

Kocası on yıl önce ölmüş bir orta yaş kadınını konu ediniyor “A Family Affair” tüm bu karmaşa içinde. Kızını büyütmek üzere kendisini geri plana itmiş Pulitzer ödüllü başarılı bir yazarın bu beklenmedik durum karşısında afallamasını. Yaşadığı kafa karışıklığını kaynanasına danışması, kendisinden yaşça küçük bir erkekle üstelik de bir film yıldızıyla olup olamayacağına karar verme aşamalarını. Benzer durumdaki kadınlara mesaj vermeler de cabası elbette. Artık kendine vakit ayırmalısın, bunu hak ettin ve benzeri bir sürü mottoyla şekilleniyor senaryo. Zaten amaç da o. Sizi bilmem ama benim “yahu bize ne onlardan, ne yaparlarsa yapsınlar” diyesim geliyor. Bunca mesajın ortasında yaşanan bir ilişki var ve zaten her ilişki öyle ya da böyle bitmeyecek mi? Sahi, amerikalı orta yaş kadını Chris gibi bir erkek bulunca durup düşünür mü sahiden? Herkesin hayran olduğu yakışıklı bir film yıldızı size aşık olduğunu söyleyecek de siz durup düşüneceksiniz… Kim inanır… Çağ öyle bir noktaya geldi ki uğruna kocasını boşar alır adamı. Neyse ki burada dul bir kadın var. Neyse daha fazla uzatmadan geçelim… 

Ne kadar bildik olsa da her şeyi tahmin edilebilir olsa da saat gibi işleyen bir senaryosu var filmin. Karakterlerini derinleştirmeyi ihmal etmemiş. Çatışma sahneleri de gayet başarılı. King ve Kidman iyi atışıyorlar. Temposu da gayet iyi. Sarkmadan, sıkmadan akıp geçiyor 111 dakika. Eksileri yok değil elbette. Efron ile Kidman ideal bir çift değil. Hem uyumsuzlar hem de Efron çok çocuk gibi kalıyor Kidman’ın yanında. Anne ile Oğul olabilir anca. Çift olarak hiç inandırıcı durmuyorlar. Mevzu daha çok kadın karaktere “mutluluktan zarar gelmez” mesajını vermek olunca, onu da sineye çekip basabilirseniz oynat tuşuna geçireceğiniz süreden pişman olmazsınız. Her orta yaş kadını Nicole Kidman değil demeye hiç gerek yok değil mi? Yıldızlar hâlâ ulaşılmaz demeye de…

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template