♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Hereditary : Lanetli Miras

Milenyum ile birlikte dünya küçüldü ve her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Sunulanı hemen etiketlemeden ibaret bu seslerin en gereksiz çıktığı yerlerden biri de sinema oldu maalesef. Özellikle merak edilen filmlerde başımıza sık geliyor. Temkinli yaklaşmak zorundalık hali alınacak keyfi direk etkiler hale geldi. Filmlerin festivallerdeki ilk gösterimlerinden sonra aldığı tepkiler ve övgüler karşısında “bir an önce izleyeyim de aksini iddia edeyim” düşüncesi neden var anlamış değilim ama var. Hadi gidelim, izleyelim ve gömelim! Beklentileri yükselten etiketlere karşı oluşan bu tutum alınacak tüm keyifleri de öldürüyor. Bu beklentileri körükleyen de filmin arkasındaki isim öte yandan. A24’ün “It Follows”, “The Babadook” ve “The Witch”de de aynı şeyi yapmışlığı var. Referans olması gerekirken sabıka olarak yansımasının sebebi de onlar. Prömiyerini Sundance Film Festivalinde yapan “Hereditary” de tam olarak böyle bir film. Afişine kadar yansıyan “tüm zamanların en korkunç filmi” ifadesini görmezden gelmek ya da okuyup geçmek gerekiyor. Asıl notu verecek olan izleyici zira. Özellikle ikinci yarısında coşan “Hereditary” için tüm beklentileri unutmak ve koltukta arkaya yaslanıp keyfini çıkarmak gerek. Tüm zamanları boşverelim, o salonda geçirilen 127 dakika mühim. 

Time Out tarafından “Yeni jenerasyonun The Exorcist’i” olarak nitelenen filmin arkasında ciddi bir hazırlık çalışması var. 2011 ile 2016 arasına altı kısa film sığdıran Ari Aster, senaryosunu da kotardığı filmle ilk uzun metraj sınavını vermiş. Projesinin yapımcılarca onaylanıp prodüksiyon sürecine geçilmesinden yıllar önce karakterleri oluşturmaya başlamış. Karakterlerin detaylı biyografilerini, başlarına gelecek olayların arka planını yazmış. Hatta filmin sinematografisiyle ilgili spesifik beklentilerine dair 75 sayfalık bir çekim listesi yazmış. Tüm bunlar henüz proje için finansman bulunmadan, çekim mekanları belirlenmeden önce…

Aster, senaryoyu yazma sürecinde kendi ailesinin bir dönem başına gelen uğursuz olaylardan da ilham aldığını belirtmiş: “İşler öyle kötüye gitmişti ki, lanetlenmiş olduğumuza inanmaya başladık. Ben daima kişisel bir perspektifle yazarım. Korku türünü de çok seviyorum. Ailemin yaşadıklarını dramatize etmek istemedim. Bu nedenle o hisleri korku filmi filtresinden geçirdim; buradaki tuval, bir katarsise ihtiyaç duyuyordu. Yaşamın adaletsizliği üzerine bir film yapıyorsanız, korku türü eşsiz bir oyun bahçesidir. Önünüzde, hayatın karşımıza çıkardığı haksızlıkların göklere çıkarılabildiği, övülebildiği bir alan açılır.”

İlerledikçe tüyler ürpertmeye başlayan, diken üstünde izlenen filmi de en iyi o tarifliyor haliyle: “Bu film, kalıtsal bir mirası; ailenizden gelen, kanınızda olan bir şeyi seçme şansınız olmaması mefhumunu konu ediniyor.” diyor ve ekliyor: “Hiçbir şekilde kontrolünüzde gelişmeyen bir durumun ortasına doğmuş olmak… Bana göre bütünüyle aciz olmaktan daha yıkıcı bir şey yok!”

Yönetmenin bu tarifi üzerine bana çok laf düşmez aslında. Spoiler vermeden filme dair kurulacak cümlelerin kısıtlığı olduğu düşünülürse… Soy ve kan bağı kavramlarını, doğaüstü bir korkuya ve ötesine dönüştüren bir film Hereditary. Muhteşem bir görüntü işçiliğiyle bezeli. Pawel Pogorzelski’nin sinematografisi ve ona eklenen sanat yönetimi, Colin Stetson’un müzikleri ile şahane bir atmosfer kurulmuş. Aster iyi bir sinefil olduğunu da belli ediyor. Birçok sekansta “Rosemary’s Baby”e açıkça selam gönderiyor. “Don’t Look Now”ı da unutmamış. Bu iki filme gönderdiği selamın göstere göstere olmayışı da sinefiller için hoş bir ayrıntı. Toni Collette’in filmi adeta sırtlayan performansı, Alex Wolff ve Milly Shapiro’nun tuhaf kendine özgülükleri ile Gabriel Byrne’ın takımı tamamlayan oyunu… Dramatik yapıya özen gösteren Aster, tansiyonu hiç düşürmeyerek tempoyu da elinde tutuyor. Her soruyu cevaplıyor. Eksiği, gediği de yok. Titizlikle kusursuzu yakalamaya çalışmış. Basit oyunlara, kolaycılığa hiç kaçmamış. Özellikle ikinci yarıda o kadar coşuyor ki türün izleyicisine müthiş bir haz yaratıyor. Birçok sekansın ilerleyen zamanlarda klasik olacağını, göndermeler yapılabileceğini düşündürtüyor. Muhtemelen uğranacak duraklardan olacak. 

Günümüz filmlerinin aksine, 70’ler sinemasına daha yakın bir film Hereditary. Kandan, hayal gücü üzerinden yürüyen fantastik kanadın dışında... Kabus gücü ile ilerliyor ve gerçekçi kılıyor kendini. İzleyicisine gözünü kırpmadan geçireceği harika bir 127 dakika vaat ediyor. Iskalamayın… Yaslanın arkanıza, keyfini çıkarın…

Share this:

Post a Comment

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template