♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

The Ritual : Ormanda Ödenen Bedeller

Biri size ormana gidelim diye sorarsa cevabınız ne olur, neler gelir aklınıza? Muhtemelen temiz hava, eğlence, yeşillik yani hep olumlu şeyler. “Hadi” diye cevap verir keyif sürersiniz. Ya bir korku filmindeyseniz ne olur cevabınız? Her türlü olumsuzluk gelir aklınıza. Söz konusu korku filmiyse orman her şeye gebedir zira. Her an her şey olabilir. Her türlü kötülük, musibet, bela ormandadır hep. Ağaçların arkasından, üstünden yaratıklar gelebilir, yamyamlar sizi avlayabilir, türlü deneylerin ortasına düşülebilir. Haliyle, ormanlar korku/gerilim filmlerinin vazgeçilmezidir. Ve elbette romanların da… 2017 yapımı “The Ritual” tastamam öyle bir film işte. Ormanı mesken tutan aynı adlı romanın uyarlaması…

Dilimize sadece iki romanı çevrilen Adam Nevill, son on yılın yeni keşfi olarak görülen bir yazar. İngiliz yazarın peş peşe yayımlanan yedi romanla ülkesinde etkisi hayli büyük. Stephen King ile Edgar Allen Poe’nun karışımı olarak görülüyor ve yeteneğine sık sık vurgu yapılıyor. Nevill’e bu popülerliği getiren ise üçüncü romanı “The Ritual”. 2011 yayımlanan roman övgülere boğulmuş ve iki ödülle taçlanmış. Bizde de “Ritüel” adıyla 2015 yılında Pegasus etiketiyle raflarda yerini almış. Okurdan da ilgi görmüş. Ülkesinde çok sevilen romanın filme dönüşmesi de sürpriz değil bu yüzden. Tv filmleri ve dizilerin senaristi olarak pek de tanınmayan Joe Barton romanı senaryolaştıran isim. Yönetmen koltuğunda ise türün yükselen isimlerinden biri, David Bruckner oturuyor. 2007’de ilk filmi “The Signal” ile dikkat çeken ve ilk sınavını geçen Bruckner, beş yıllık suskunluğunu “V/H/S”deki kısa korkusuyla bozmuş ve üç yıl sonra yine karma bir filmde “Southbound”da almıştı soluğu. İkinci uzun metrajı için beklediğine değmiş diyebiliriz “The Ritual” için. Zira korku/gerilim söz konusu iyi senaryo bulmak pek kolay iş değil malumunuz. Oyuncu kadrosuysa hayli mütevazı… Rafe Spall, Arsher Ali, Robert James-Collier ve Sam Troughton gibi Spall dışında pek de bilinmeyen isimlerden oluşuyor.

Beş arkadaşın eğlencesinde yapıyor açılışını “The Ritual”… Biralarla barda geçen eğlenceden sonra Luke bir markete girerek içki almayı teklif ediyor. Onunla birlikte markete giren arkadaşının ölümüyle sonuçlanıyor bu alışveriş. Luke’un hiçbir şey yapmaması da içindeki yara olarak kalıyor. Barda eğlenirken planladıkları tatilde görüyoruz dört arkadaşı sonra… Aradan geçen zamana rağmen plana uymuşlar ve arkadaşlarını anmayı da ihmal etmiyorlar. Altı ay sonrasında Kuzey İsveç’teyiz… El değmemiş doğada yürüyüş yapan dört arkadaşın peşine takılıyoruz. İçlerinden birinin ayağı burkulunca kestirme olarak ormana girmeleriyle olaylar başlıyor.

Ritüel, açılışını iyi yapan ve devamını da aynı şekilde getiren seyircisini sürekli elinde tutmayı başaran bir gerilim… Öyle hoplatıp zıplatmıyor ama soluğu da kesiyor bir yandan. Her an bir şey olacak beklentisiyle seyircisini avucunun içine almayı başarıyor. Bunda çok etkili olan ses efektlerinin payı büyük. Soluk aldırmadan kendini izleten filmin senaryosu öyle bilinmedik falan da değil. Tahminler çıkıyor. Zaten bu konuda bir gizleme durumu da yok. Göstermeyi biraz sona bırakıyor sadece. İnsan ruhunun yaralarını kullanıyor Ritüel. Luke’un arkadaşının ölümüne sebep olmasının üzerine bıraktığı yükü. O yükten beslenen sahneler o yüzden etkili. Ormanda ödenmesi gereken bedeller var. Karşılaşılan kötünün o olaydan beslenmesi de aynı şekilde etkili. Hem daha inandırıcı kılıyor hem de daha insani…

Seyirciyle Toronto Film Festivali’nde buluşan “The Ritual” iyi korku/gerilim özlemi çekenleri fazlasıyla mutlu edecek bir yapım. Netflix işi olsa da gişeye, sinema perdesine yakışır daha da büyürmüş. David Bruckner iyi iş çıkarmış. Neredeyse boş dakikası yok ve zamanı su gibi akıtıyor. Spall da filmi neredeyse tek başına sırtlamış götürmüş. Zaten kuzey ülkelerinin üzerimizde yarattığı imge malum, gerilim için biçilmiş kaftan bir atmosfer var. Üzerine iyi bir teknik yaratımla istenilen yapılabilir. The Ritüel bunu başaranlardan… Çok keyifli bir 94 dakika vaat ediyor. Türü sevenler ıskalamasın…


Share this:

Post a Comment

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template